Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) hukukun tarafsızlığını, Türkiye lehine kullanmamakta olduğu çıkan birçok kararda görülüyor. Bu da bize ister istemez AİHM’nin bağımsız bir organ değil de Avrupa Birliği’nin siyasi bir kanadı olarak çalıştığı izlenimi vermekte.
Avrupa Birliği’nin ise üyeliğimiz yolundaki bitmez tükenmez talepleri var ve bizi birliğe almamak adına neredeyse “Kaşınız üzerinde gözleriniz var. Bu nedenle sizi alamayız” diyecekler. Bu söylem belki biraz müstehzi bir benzetme oldu fakat süreçleri takip eden her birey bunu görebiliyor. AB; Türkiye’yi birliğe almayacak...
Bu yazımızda; uzmanlık alanımız olan Fener Rum Patrikhanesi üzerinden örnekleyerek AİHM’nin ve AB’nin yanlı tutumlarını ve Türkiye ile Türklere ne kadar negatif ayrımcılık sergiledikleri üzerinde duracağız.
AB kanadından sürekli olarak Türkiye’de hukukun bağımsız olmadığı öne sürülür. Fakat Türk Yargısı tarafından AB’nin genel prensiplerine halel getirecek bir karar söz konusu olursa o zaman AB nasıl davranır?
Bugün Türkiye’de Rum Patrikhanesi’nin “Ekümenik” olmadığına en önemli mesnet; tarafımızdan açılmış olan bir davanın, 13 Haziran 2007’de Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin verdiği kararla alınan neticesidir. Bu kararın, 26 Haziran 2007’de Anadolu Ajansı’na düşmesiyle birlikte uzun bir tepki maratonu başlamıştı. Kararın açıklanmasından bir gün sonra da Yunanistan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Yorgo Kumuçakos; Yargıtay’ dil uzatan bir söylemle kararı eleştirdi. Aynı esnada toplantı halinde olan AB üyeleri dışişleri bakanları toplantısı kesilerek Yunanistan Dışişleri Bakanı Dora Bakoyanni tarafından da aynı şekilde Türkiye’ye ağır eleştiriler yapıldı.
Buraya kadar belki normal görülebilir bir tepki söz konusuydu. Zira zaten Yunanistan’ın bir kurumu gibi çalışan Rum Patrikhanesi’nin menfaatleri söz konusuydu. Ancak Bakoyanni’nin ardından, Avrupa Birliği’nin genişlemeden sorumlu üyesi Oli Rehn’in bir basın açıklaması yaparak Yargıtay kararını kınaması; AB’nin genel tavrını bize gösterdi.
Tabi AB bu kadarla kalmadı ve karar; Türkiye’nin Avrupa Birliği 2007 İlerleme Raporu’na da girdi. Bağımsız Yargıdan bahseden Avrupa, bu kez Türk Yargısı’nı hedef aldı ve Yargıtay’ın verdiği kararı tenkit etti.
Rum Patrikhanesi’nin ekümenikliği AB için o kadar önemli ki 2007’deki Yargıtay kararına tepki içeren paragraf; 2008, 2009 ve 2010 ilerleme raporlarımıza ekleniyor.
2007 İlerleme Raporu’nun, bu Yargıtay kararıyla ilgili olan İngilizce ve Türkçe bölümleri şöyledir:
İngilizce metnin 17. Sayfası
The Ecumenical Patriarch is not free to use the ecclesiastical title Ecumenical on alloccasions. In June 2007, the Court of Cassation ruled on a case against the Holy Synod of the Ecumenical Patriarchate. The Court acquitted the accused. However, it also concluded that there is no basis in Turkish legislation providing that the Patriarchate is Ecumenical; that the Patriarchate is a religious institution which has no legal personality; that persons who participate and are elected in religious elections held in the Patriarchate should be Turkishcitizens and be employed in Turkey at the time of the elections. This decision potentially creates further difficulties to the Patriarchate and to other non-Muslim religious communities in the exercise of their rights guaranteed under the ECHR.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın tercümesi 16. sayfa
Ekümenik Patrik, dini “Ekümenik” ünvanını her vesileyle kullanma özgürlüğüne sahip değildir. Haziran 2007’de, Yargıtay, Ekümenik Patrikhane’nin Sen Sinod Meclisine karşı açılan dava hakkında karar vermiştir. Mahkeme, sanığın beraatına hükmetmiştir. Bununla birlikte, kararda, Türk mevzuatında Patrikhaneyi Ekümenik kılan hiçbir dayanağın bulunmadığına, Patrikhanenin tüzel kişiliği bulunmayan bir dini kurum olduğuna, Patrikhanede yapılan dini seçimlere katılanların ve seçilenlerin Türk vatandaşları olmaları ve seçim tarihinde Türkiye’de çalışıyor olmaları gerektiğine hükmedilmektedir. Bu karar, Patrikhanenin ve diğer gayrimüslim dini toplulukların, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi tarafından teminat altına alınan haklarını kullanmalarında ilave sorunlara yol açma potansiyeli vardır.
2007’deki bu kararda aslında açılan davada Kamu adına istenen hapis cezası verilmemişti ve bu anlamda da davalı Rum Patriği Barholomeos ve 12 Sen Sinod üyesi papaz (metropolit) beraat etmişlerdi. Ancak gerekçeli kararda Rum Patrikhanesi’nin ekümenik olmadığı net bir şekilde ortaya konmuş ve Yargıtay 4. Ceza Dairesi de kararı “oy birliği” ve “esastan” onamıştı.
2007’de tarafımıza çok sayıda “dostumuz” kararda hapislik çıkmadığı için tashihi karar yapmamız ve sonra da AİHM’ye götürmemiz için telkinlerde bulundu. Bunu yapmadık çünkü sonucun ne olacağını biliyorduk. AB’nin siyasi anlamda bir kanadı olan AİHM’de Rum Patrikhanesi’nin aleyhine bir karar çıkması mümkün değildir. Deliller ve haklar yüzde yüz Patrikhane’yi haksız da kılsa bu mümkün değildir. Neden mümkün olmadığını ise belgeleyerek şu şekilde ortaya koyabiliriz:
29 Kasım 2010’da Rum Patrikhanesi’nin, AİHM’de açtığı bir davanın sonucunda ve Türkiye’de bir ilk olarak Büyükada Yetimhanesi’nin tapusu “tüzel kişilik” olmayan Patrikhane üzerine tescil edildi. Bu Rum/Yunan tarafında çok büyük sevinç yaratan kararda acaba AİHM “adil” mi davranmıştı? Bunun cevabını bu dava dosyasının aslı elimize geçtiğinde anladık.
AİHM bu davayı; “AFFAIRE FENER RUM PATRİKLİĞİ (PATRIARCAT ŒCUMÉNIQUE) c. TURQUIE (Requête no 14340/05) STRASBOURG 8 Juillet 2008” olarak kabul ederek Patrikhane’nin Ekümenikliğini baştan kabul etmiş olmaktadır ama dava dosyasının ilk paragrafı “Bu kadar da olmaz” dedirtecek boyuttadır.
Dosyanın 2 sayfasındaki ilk paragraf aynen şöyledir:
“I. LES CIRCONSTANCES DE L’ESPÈCE
6. Le requérant, Fener Rum Patrikliği (le Patriarcat œcuménique), est une Église orthodoxe établie à Istanbul qui dispose d’une primauté d’honneur et d’un rôle d’initiative et de coordination dans l’ensemble du monde orthodoxe. Actuellement, il réunit et représente la minorité orthodoxe en Turquie. Il est représenté par Sa Sainteté le patriarche œcuménique Bartholoméos Ier. “
Bunun tercümesi ise şu şekildedir:
“I. DAVANIN KOŞULLARI
Fener Rum Patrikliği Ortodoks dünyasının en önde gelen ve inisiyatif ve eşgüdüm rolünü haiz İstanbul’da kâin Ortodoks kilisesidir. Fener Rum Patrikliği hâlihazırda, Türkiye’deki Ortodoks azınlığı bir araya getirmekte ve temsil etmektedir. Fener Rum Patrikliği Ekümenik Patrik 1. Bartholomeos tarafından temsil edilmektedir.”
Bu başlangıçtan sonra, bu kadar “övgü” ve “yüceltme” içeren başlangıçtan sonra davanın içeriği ve delilleri ile pek fazla ilgilenmek gerekli değildir kanısındayız ki karar da lehlerinde çıkmıştır.
Rum Patrikhanesi; AİHM’de Türkiye’yi şikâyet etmeye iyi alıştı. Bir iki sene evvel Fener’deki “Kırmızı Mektep” için de sessiz sedasız 1 Milyon Euro tazminat kazandılar ve bu para kasalarına girdi.
Şimdi ise çok ilginç bir davayı daha geçen hafta açtılar. Ortaköy’de bulunan ve mazbut durumda olan bir bina; 5 Aralık 2009’da, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından, “Avrupa Birliği Genel Sekreterliği İstanbul Bürosu” olarak hizmete açılmıştı Halen bu binayı; ABGS ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi ortak kullanmaktadırlar.
Burada şunu vurgulamak gerekir ki “Avrupa Birliği Genel Sekreterliği” Türkiye Devleti’nin AB ile koordinasyonu sağlamak üzere kurulmuş bir kurumudur. Sıfatından bir AB Kurumu olduğu anlaşılmamalıdır.
Mazbut olarak Vakıflar Genel Müdürlüğü bünyesinde olan bu bina ile ilgili yenileme ve tamir aşamasında hiçbir harekette bulunmadan beklenilmişti. İşte şimdi Büyükada Yetimhanesi’nin tapusu ile ilgili kararın nasıl önemli olduğu ve nasıl “emsal” teşkil edeceği anlaşılmaktadır. Çünkü bu bina ile ilgili AİHM’ye gidilmesi Yetimhane’nin ardından start almıştır.
Görünen odur ki, “ortaklar” AB ve Patrikhane/Yunanistan, “organ” AİHM kanalıyla Türkiye’ye daha çok “bedel” ödeteceklerdir.
Avrupa Birliği’nin ise üyeliğimiz yolundaki bitmez tükenmez talepleri var ve bizi birliğe almamak adına neredeyse “Kaşınız üzerinde gözleriniz var. Bu nedenle sizi alamayız” diyecekler. Bu söylem belki biraz müstehzi bir benzetme oldu fakat süreçleri takip eden her birey bunu görebiliyor. AB; Türkiye’yi birliğe almayacak...
Bu yazımızda; uzmanlık alanımız olan Fener Rum Patrikhanesi üzerinden örnekleyerek AİHM’nin ve AB’nin yanlı tutumlarını ve Türkiye ile Türklere ne kadar negatif ayrımcılık sergiledikleri üzerinde duracağız.
AB kanadından sürekli olarak Türkiye’de hukukun bağımsız olmadığı öne sürülür. Fakat Türk Yargısı tarafından AB’nin genel prensiplerine halel getirecek bir karar söz konusu olursa o zaman AB nasıl davranır?
Bugün Türkiye’de Rum Patrikhanesi’nin “Ekümenik” olmadığına en önemli mesnet; tarafımızdan açılmış olan bir davanın, 13 Haziran 2007’de Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin verdiği kararla alınan neticesidir. Bu kararın, 26 Haziran 2007’de Anadolu Ajansı’na düşmesiyle birlikte uzun bir tepki maratonu başlamıştı. Kararın açıklanmasından bir gün sonra da Yunanistan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Yorgo Kumuçakos; Yargıtay’ dil uzatan bir söylemle kararı eleştirdi. Aynı esnada toplantı halinde olan AB üyeleri dışişleri bakanları toplantısı kesilerek Yunanistan Dışişleri Bakanı Dora Bakoyanni tarafından da aynı şekilde Türkiye’ye ağır eleştiriler yapıldı.
Buraya kadar belki normal görülebilir bir tepki söz konusuydu. Zira zaten Yunanistan’ın bir kurumu gibi çalışan Rum Patrikhanesi’nin menfaatleri söz konusuydu. Ancak Bakoyanni’nin ardından, Avrupa Birliği’nin genişlemeden sorumlu üyesi Oli Rehn’in bir basın açıklaması yaparak Yargıtay kararını kınaması; AB’nin genel tavrını bize gösterdi.
Tabi AB bu kadarla kalmadı ve karar; Türkiye’nin Avrupa Birliği 2007 İlerleme Raporu’na da girdi. Bağımsız Yargıdan bahseden Avrupa, bu kez Türk Yargısı’nı hedef aldı ve Yargıtay’ın verdiği kararı tenkit etti.
Rum Patrikhanesi’nin ekümenikliği AB için o kadar önemli ki 2007’deki Yargıtay kararına tepki içeren paragraf; 2008, 2009 ve 2010 ilerleme raporlarımıza ekleniyor.
2007 İlerleme Raporu’nun, bu Yargıtay kararıyla ilgili olan İngilizce ve Türkçe bölümleri şöyledir:
İngilizce metnin 17. Sayfası
The Ecumenical Patriarch is not free to use the ecclesiastical title Ecumenical on alloccasions. In June 2007, the Court of Cassation ruled on a case against the Holy Synod of the Ecumenical Patriarchate. The Court acquitted the accused. However, it also concluded that there is no basis in Turkish legislation providing that the Patriarchate is Ecumenical; that the Patriarchate is a religious institution which has no legal personality; that persons who participate and are elected in religious elections held in the Patriarchate should be Turkishcitizens and be employed in Turkey at the time of the elections. This decision potentially creates further difficulties to the Patriarchate and to other non-Muslim religious communities in the exercise of their rights guaranteed under the ECHR.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın tercümesi 16. sayfa
Ekümenik Patrik, dini “Ekümenik” ünvanını her vesileyle kullanma özgürlüğüne sahip değildir. Haziran 2007’de, Yargıtay, Ekümenik Patrikhane’nin Sen Sinod Meclisine karşı açılan dava hakkında karar vermiştir. Mahkeme, sanığın beraatına hükmetmiştir. Bununla birlikte, kararda, Türk mevzuatında Patrikhaneyi Ekümenik kılan hiçbir dayanağın bulunmadığına, Patrikhanenin tüzel kişiliği bulunmayan bir dini kurum olduğuna, Patrikhanede yapılan dini seçimlere katılanların ve seçilenlerin Türk vatandaşları olmaları ve seçim tarihinde Türkiye’de çalışıyor olmaları gerektiğine hükmedilmektedir. Bu karar, Patrikhanenin ve diğer gayrimüslim dini toplulukların, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi tarafından teminat altına alınan haklarını kullanmalarında ilave sorunlara yol açma potansiyeli vardır.
2007’deki bu kararda aslında açılan davada Kamu adına istenen hapis cezası verilmemişti ve bu anlamda da davalı Rum Patriği Barholomeos ve 12 Sen Sinod üyesi papaz (metropolit) beraat etmişlerdi. Ancak gerekçeli kararda Rum Patrikhanesi’nin ekümenik olmadığı net bir şekilde ortaya konmuş ve Yargıtay 4. Ceza Dairesi de kararı “oy birliği” ve “esastan” onamıştı.
2007’de tarafımıza çok sayıda “dostumuz” kararda hapislik çıkmadığı için tashihi karar yapmamız ve sonra da AİHM’ye götürmemiz için telkinlerde bulundu. Bunu yapmadık çünkü sonucun ne olacağını biliyorduk. AB’nin siyasi anlamda bir kanadı olan AİHM’de Rum Patrikhanesi’nin aleyhine bir karar çıkması mümkün değildir. Deliller ve haklar yüzde yüz Patrikhane’yi haksız da kılsa bu mümkün değildir. Neden mümkün olmadığını ise belgeleyerek şu şekilde ortaya koyabiliriz:
29 Kasım 2010’da Rum Patrikhanesi’nin, AİHM’de açtığı bir davanın sonucunda ve Türkiye’de bir ilk olarak Büyükada Yetimhanesi’nin tapusu “tüzel kişilik” olmayan Patrikhane üzerine tescil edildi. Bu Rum/Yunan tarafında çok büyük sevinç yaratan kararda acaba AİHM “adil” mi davranmıştı? Bunun cevabını bu dava dosyasının aslı elimize geçtiğinde anladık.
AİHM bu davayı; “AFFAIRE FENER RUM PATRİKLİĞİ (PATRIARCAT ŒCUMÉNIQUE) c. TURQUIE (Requête no 14340/05) STRASBOURG 8 Juillet 2008” olarak kabul ederek Patrikhane’nin Ekümenikliğini baştan kabul etmiş olmaktadır ama dava dosyasının ilk paragrafı “Bu kadar da olmaz” dedirtecek boyuttadır.
Dosyanın 2 sayfasındaki ilk paragraf aynen şöyledir:
“I. LES CIRCONSTANCES DE L’ESPÈCE
6. Le requérant, Fener Rum Patrikliği (le Patriarcat œcuménique), est une Église orthodoxe établie à Istanbul qui dispose d’une primauté d’honneur et d’un rôle d’initiative et de coordination dans l’ensemble du monde orthodoxe. Actuellement, il réunit et représente la minorité orthodoxe en Turquie. Il est représenté par Sa Sainteté le patriarche œcuménique Bartholoméos Ier. “
Bunun tercümesi ise şu şekildedir:
“I. DAVANIN KOŞULLARI
Fener Rum Patrikliği Ortodoks dünyasının en önde gelen ve inisiyatif ve eşgüdüm rolünü haiz İstanbul’da kâin Ortodoks kilisesidir. Fener Rum Patrikliği hâlihazırda, Türkiye’deki Ortodoks azınlığı bir araya getirmekte ve temsil etmektedir. Fener Rum Patrikliği Ekümenik Patrik 1. Bartholomeos tarafından temsil edilmektedir.”
Bu başlangıçtan sonra, bu kadar “övgü” ve “yüceltme” içeren başlangıçtan sonra davanın içeriği ve delilleri ile pek fazla ilgilenmek gerekli değildir kanısındayız ki karar da lehlerinde çıkmıştır.
Rum Patrikhanesi; AİHM’de Türkiye’yi şikâyet etmeye iyi alıştı. Bir iki sene evvel Fener’deki “Kırmızı Mektep” için de sessiz sedasız 1 Milyon Euro tazminat kazandılar ve bu para kasalarına girdi.
Şimdi ise çok ilginç bir davayı daha geçen hafta açtılar. Ortaköy’de bulunan ve mazbut durumda olan bir bina; 5 Aralık 2009’da, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından, “Avrupa Birliği Genel Sekreterliği İstanbul Bürosu” olarak hizmete açılmıştı Halen bu binayı; ABGS ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi ortak kullanmaktadırlar.
Burada şunu vurgulamak gerekir ki “Avrupa Birliği Genel Sekreterliği” Türkiye Devleti’nin AB ile koordinasyonu sağlamak üzere kurulmuş bir kurumudur. Sıfatından bir AB Kurumu olduğu anlaşılmamalıdır.
Mazbut olarak Vakıflar Genel Müdürlüğü bünyesinde olan bu bina ile ilgili yenileme ve tamir aşamasında hiçbir harekette bulunmadan beklenilmişti. İşte şimdi Büyükada Yetimhanesi’nin tapusu ile ilgili kararın nasıl önemli olduğu ve nasıl “emsal” teşkil edeceği anlaşılmaktadır. Çünkü bu bina ile ilgili AİHM’ye gidilmesi Yetimhane’nin ardından start almıştır.
Görünen odur ki, “ortaklar” AB ve Patrikhane/Yunanistan, “organ” AİHM kanalıyla Türkiye’ye daha çok “bedel” ödeteceklerdir.