22 Mayıs 2019 Çarşamba

KİN KAPISI HİKÂYESİNDEN 200. YIL PROGRAMI ÜRETEN YUNANİSTAN


“Yunanistan, 1821’in 200. yılını Türkiye aleyhine bir algı operasyonuna çevirme girişimlerini başlattı. 1821’de Mora İsyanı’yla eş güdümlü şekilde devleti yıkmayı hedefleyen hareketliliği yönlendirdiği gerekçesiyle Patrik 5. Grigorios bugün Kin Kapısı adı verilen yerde asılmıştı. Bir Türk hükümdar asılana dek kapalı tutulacağı açıklanan ve kapalı tutulan Kin Kapısı, Fener Rum Patrikhanesi’nin ana giriş kapısıdır.„




1994 yılında, Yunanistan Parlamentosu tarafından 19 Mayıs 1919 tarihi “Pontus Soykırımının Anma Günü” olan bir yasa kabul edildi ve 8 Mart 1994 tarihli Yunanistan Resmi Gazetesi’nde yayınlandı. Bu bağlamda 19 Mayıs 1919’un Türkiye açısından çok önemli olan 100. yılını Yunanlılar sözde Pontus soykırımı olarak törenler ve etkinliklerle andılar.
Bu hususta Yunan siyasilerden gelen maksadını aşan mesajlara 20 Mayıs’ta Dışişleri Bakanlığı’mız tarafından şu karşılık verilmiştir:
Bu anlamlı günümüzü gölgelemeye yeltenen Yunanistan'daki bazı radikal grupların, tarihimize yönelik hayal ürünü iddialarını, Türkiye'ye yönelik nefreti körüklemeyi hedefleyen etkinliklerini ve Yunanistan'daki bazı siyasetçilerin iç politika saikleriyle tarihi olguları çarpıtan açıklamalarını kabul etmek mümkün değildir.
Sözde “Pontos Soykırım”ı safsataları süredururken şimdi de 1821’in 200. yılını Türkiye aleyhine bir algı operasyonuna çevirme faaliyeti başlatıldı. Burada 1821 yılı ile özdeşleşen Rum Patrikhanesi’nin “Kin Kapısı” olarak tanımlanan kapalı olan ana giriş kapısı ve 1821’deki gelişmeleri, tarihi süreci değerlendireceğiz.

MEGALİ İDEA (BÜYÜK YUNAN ÜLKÜSÜ)
Yunanistan’ın ana doktrini “Megali İdea”dır. Megali İdea, bir gün İstanbul’un mutlaka tekrar Helenlerin merkezi olacağına inanılan bir ütopyadır.
Yunanistan Anayasası’ndaki 3. Madde; başka bir ülkede örneği bulunmayan bir maddedir ve özetle şöyledir: “Yunanistan’ın resmi dini Ortodoksluktur, dinin başı Konstantinopolis’tedir (İstanbul)”
İstanbul için Yunan Anayasası’nda “Konstantinopolis” denmiştir. Anayasası için “Başka bir ülkede örneği” bulunmayan cümlemizden kastettiğimiz işte budur! Komşu bir ülkenin, bir şehrinden, İstanbul’dan bahsedilmesi ve bu bahiste de Bizans dönemindeki adı ile anayasalarında yer almasıdır.
Fransız İhtilali’ni müteakiben, Avrupa’da Yunan hayranlığı ve “Yunancılık” akımı başladı. Bunun tohumlarını atan Yunanlı ozan, şair ve militan “Rigas Ferreos” oldu. Bu kişi “Megali İdea”nın kurucusu ve hamisidir. Rigas Ferreos, 1879 Fransız İhtilali’nin ardından Avrupa’da başlayan milliyetçilik akımları sürecinde, Bizans hanedanından bir torunu kullanarak Avrupa soyluları arasında kendine yer bulmuştu. Bu militan şair; Avrupa’da Yunan hayranlığını çok güzel kullanarak kendine önemli yandaşlar buldu. Bu yandaşların en önemlisi ise Ferreos’tan fevkalade etkilenen ve tanışmalarının ardından Yunanlılara methiyeler içeren, lirik şiirleriyle tanınan “Lord Bayron”dur. 
Rigas Ferreos belki yaşamında bu idealinde muvaffak olamamış fakat Türklük aleyhinde Avrupa’da ortaya çıkmakta olan “Yunanlılık” hareketine çok büyük bir ivme kazandırmıştır. 1757 yılında Filistin'de doğmuş, zengin bir maceraperest olan Rigas, 25 yaşlarında İstanbul’a da gelmiş ve Fener’deki güçlü Rum ailelerinden devlete ihanet ettikten sonra Rusya'ya kaçan Konstantin İpsilantis’in oğlu Aleksander İpsilanti’nin genel sekreteri olmuştu. Aleksander İpsilanti, daha sonra babası gibi Türkiye’den kaçacak ve Osmanlı’yı yıkmak idealini gerçekleştirmek amacıyla Rus Ordusu’nda general olacaktır.
Rigas’ın attığı bu tohumlar meyvelerini kısa sürede verdi ve Yunan yandaşı Avrupalı soylulardan destek gören çeşitli örgütler ortaya çıktı. Bu örgütlerin en önemlisi ise 16 Ocak 1814’de Rus Çarı’nın, Odesa kentindeki yazlık sarayında toplanarak kurulan ve “Paramasonik” bir kuruluş olan “Filiki Eterya”dır. Megali İdea’ya göre Filiki Eterya; en kısa zamanda askeri örgütlenmesini de tamamlayarak merkezi İstanbul olacak şekilde “Büyük Yunanistan”ın kurulması için bir ihtilal hazırlığına ve Patrikhane’de silah ve isyan esnasında karışıklık yaratmak maksadıyla sahte Yeniçeri elbiseleri stoklamaya başladılar.
Bu gizli cemiyetin kurucuları: Patnoz'lu Manuel Ksantos, Yanyalı Athanasios Çakalos ve Nardan'lı Nikolaos Skuphas’tır. Bu üç kişi aynı zamanda Masondular ve Filiki Eterya’nın kuruluşunda “masonik” örgütlenme biçiminden faydalanmışlardır. Yani hücre yöntemiyle yapılanarak, bir hücrenin olası yakalanmasından diğer hücrelerin etkilenmemesini amaçlamışlardı.
Bu gizli derneğin ilk toplantılarının Çar'ın yazlık konutunda gerçekleşmesi ve Rus ordusunda General Aleksander İpsilantis (Alexandros Hypsilantis) ile Rus diplomatı olarak Çarın emrinde bulunan bir başka kaçak Yunanlı olan Kont Kapodistria’nın (Yoannis Kapodistrias) bu ihanetin başında bulunmaları ise Rumlar arasında büyük heyecan yaratmıştı.
Bu süreç; 1821’de Rum Patriğin bugün adı “Kin Kapısı” olarak bilinen yerde asılmasına kadar giden sürecin başlangıcıdır.
2 Şubat 1821’de Mora İsyanı başlayınca bir yandan da Patrikhane’de gizli faaliyetler başladı. Bu durumun istihbaratını alan Sultan 2. Mahmut, Sadrazam (Benderli) Ali Paşa’yı bu konuyu araştırmaya ve gereken tedbirleri almak üzere görevlendirdi. Sadrazam Ali Paşa derhal Patrikhaneye bir baskın düzenledi ve aramalar esnasında bu istihbaratın gerçekliği ortaya çıktı. Rum Patrikhanesi’nin örgütün silah deposu halini aldığı, ele geçirilen çok sayıda silah ve sahte yeniçeri giysisi ile ortaya çıktı.
10 Nisan 1821’de, Patrik 5. Grigori­os tutuklandı ve bugün Patrikhane’deki “Kin Kapısı” olarak anılan yerde asıldı, Sultan 2. Mahmut ile Sadrazam (Benderli) Ali Paşa kapıya gittiler kadavrasını gördüler ve bir Yahudi topluluğuna kadavrayı sokaklarda sürükleyerek denize atma emrini verdiler.
Bu olaydan sonra “Kin Kapısı” Rumlar ve Yunanlılarca sembolleştirildi ve o meşhur fetva verildi: “Bir Osmanlı Padişahı ya da bir Osmanlı veliahdı ya da bir Osmanlı şeyhülislamı burada (kapıda)asılmadıkça açılmasın…
Kin Kapısı ile ilgili özel bir ritüelin bulunduğu ve yeni bir patriğin göreve geldiği gece bu kapının arkasında bu özel ritüele göre bir ayin yapıldığı Yunan tarih kaynaklarında bulunuyor. Günümüzde, Rum Patrikhanesi’ne gelen tüm ziyaretçiler, devlet adamları, diplomatlar yan kapıdan içeri alınırlar. Bu kapının açılması yönünde geçmişte Türkiye tarafından yapılan talepler ise daima nazikçe reddedilmiş ya da savuşturulmuştur.
(Patriğin asılış tarihi ile ilgili olarak bazı Türk tarih kaynaklarında 21 ya da 22 Nisan tarihi verilmektedir. Ancak Patrikhane tarafından her sene yapılan anma ritüelinin tarihi 10 Nisan’dır)
1994 yılından itibaren takip ettiğimiz Patrikhane konusunda; Kin Kapısı ile ilgili basına düşmüş elimizde sadece bir örnek var! Ocak 2011’de Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu Hrisostomos ve beraberindeki papazlar kin kapısının ardında fotoğraf çektirip bunu Kıbrıs basınında kullanmışlardı.
Her sene 10 Nisan’da Patrik ve birkaç üst rütbeli papaz tarafından gerçekleştirilen asılan patriğin anma ritüeli belki de kamuoyunda bir hassasiyet yaratmamak adına afişe edilmezdi!
Bu sene ise bu durum farklı bir şekilde lanse edilmekte!
10 Nisan’da “Kin Kapısı”nda yapılan ayin ile ilgili olarak evvelâ Yunan sosyal medyalarında bazı haberler yer aldı. Hemen ardından ise Patrikhane ile ilgili yayın yapan Yunan dinî haber portallarında aşağıdaki haber verilmeye başlandı. Aynı kaynaktan servis edildiği metinden anlaşılan bu haber ve birkaç adet fotoğraf bahsi geçen sitelerde şu şekilde çıktı: “Her yıl olduğu gibi bu sene de 10 Nisan 2019 Çarşamba sabahı, Ekümenik Patrik Bartholomeos, selefi 5. Grigori­os'un asıldığı yerde onun anısına mum yaktı, dua etti ve çiçek bıraktı.  Patrik Bartholomeos bu kutsal yerde, derin bir sessizlik içinde, İsa Mesih'in kilisesinin ve tüm inananlarının korunması ve cemaatinin ruhsal gelişimi için dua etti.”
İçeriği kısa olan haberdeki “Her yıl olduğu gibi bu sene de 10 Nisan”da şeklindeki ifade fevkalade önemlidir.
26 Nisan’da ise Yunanistan Yeni Demokrasi Partisi Başkanı Kyriakos Mitsotakis, eşi ve kızı ile birlikte İstanbul’da Rum Patrikhanesi ve Ruhban Okulu’nu ziyaret etti. Çıkan haberlerde, Mitsotakis ve ailesinin kin kapısı arkasında asılan Patrik Grigorius için dua ve meditasyon yaptıkları ve eşi Daphne Mitsotakis’in de bir çelenk bıraktıkları fotoğrafları ile birlikte yer aldı.
Bu kadar sene sessiz sedasız gerçekleştirilen anma töreninin birden bire medyada afişe edilmesinin ardından Yunanistan’dan bu konuda önemli bir bilgi geldi!
Yunanistan Kilisesi Sen Sinodu’nun 7 Mart 2019 tarihli toplantısında aldığı bir karara göre 2021 yılında 1821’de Patrikhane’nin kapısında asılan patrik ve ardından kapatılan ve bugün adı Kin Kapısı olarak bilinen tarihi olayın 100. yılında etkinlikler yapılması için bir karar alınmış. Bahsi geçen tarihin ulusal yas ilan edilmesi için de bir adım atılmış, alınan karar ise kamuoyuna hemen açıklanmamış. 6 Mayıs 2019’da öğle saatleri civarında ise Yunan sosyal medya unsurlarında bu toplantı ve alınan kararlarla ilgili paylaşımlar başladı.
Verilen bilgilere istinaden; 9 Mayıs 2019 Perşembe 10.30-13.30 saatleri arasında Yunanistan Sen Sinod binasında tüm üst düzey Yunanlı din adamlarının, metropolitlerin katılması istendi. Din adamlarının yapılması planlanan program dâhilinde belirli bir etkinliğe katılmaları da istendi. Bu hususta teklifler ve önerilerin yazılı olarak sunulması, bu suretle ise Yunanistan Sen Sinod’u tarafından uygun görülen tekliflere onay verileceği, nihai onaydan sonra bu etkinlikte yer alınmasının şerefli bir görev olacağı vurgulandı. Ayrıca Yunanistan Kilisesi adına yapılacak olan etkinliklere ek olarak her metropolitliğin kendi yerel aktivitelerini de planlaması ve tarihi olayları vatandaşlara tanıtmak için gerekli olan her türlü aktivitenin şimdiden hazırlanmaya başlanması da istendi.
Bir yandan Yunanistan’daki metropolitlikler eliyle bu hazırlıklar başlamış iken öte yandan 18-19 Ekim 2019 tarihlerinde, Atina’da “1821 Devrimi Uluslararası Bilimsel Konferansı” düzenleneceği de anlaşıldı.
Bu hazırlıklardan anladığımız şudur ki; 1821’de yaşanan ve yukarıda ayrıntılarını verdiğimiz olay, Türkiye tarafından gerçekleştirilmiş bir katliam olarak sözde Pontos soykırımının 100. yılı gibi bu kez de 1821’in 200. yılı şeklinde çeşitli ülkelerin kamuoylarına sunulacak ve sonuçta bu konuda Türkiye karşıtı bir algı operasyonu yapılacaktır.
Türkiye topraklarında kurulmuş bir “Ortodoks Halifeliği” ile eş anlamlı sayılması gereken Patrikhane’ye “Ekümenik” sanının bir gün verilmesinin ülkemiz açısından ne kadar sakıncalı olduğunu her fırsatta vurguluyoruz.
Yunanistan bugünkü bildiğimiz coğrafyasında tesadüfen kurulmuş bir ülkedir. 1821’de yaratılmak istenen isyan ve sonrasında Yunanistan’ın Osmanlı’dan bağımsızlığını elde etmesi sürecindeki Helenik amaç; bugünkü coğrafyasında bir Yunanistan kurmak değildi!
Yunanistan; 1814 Yunan gizli ihtilal örgütü Filiki Eterya ile başlayıp 1821’de (Yunanlılara göre) hüsranla biten maceradan sonra gelişen bir takım olaylar sonucunda bu günkü coğrafyasında kurulmuş bir ülkedir.
Onların amacı; üzerinde yaşadığımız topraklarda, başta İstanbul ve Ege olmak üzere Türkiye topraklarında bir Yunanistan kurmaktı. Yunanistan Anayasası’ndaki 3. Madde'de, ülkenin merkezini İstanbul olarak ve Bizans dönemindeki adıyla gösterilmesi bu nedenle çok önemlidir...

8 Mayıs 2019 Çarşamba

ATİNA’DA AÇILACAK CAMİYE NE OLDU?


Yunanistan’ın başkenti Atina’da bir cami yok! Aslında yok demek pek doğru değil, çünkü çok sayıda Osmanlı eseri cami var ama onların durumu farklı. İşin doğrusu cümleyi “Yunanistan’ın başkenti Atina’da ibadete açık bir cami yok!” şeklinde yazmak…
Atina’da çeşitli milletlerden 250 binden fazla Müslüman yaşamaktadır.  Bunların ibadet edebilecekleri bir camileri bulunmadığı gibi ölülerini gömebilecekleri Müslüman mezarlığı da yoktur. Müslümanlar 70/80 kadar mescitte ibadetlerini yapmaktadırlar ancak bunlardan sadece 5 tanesine resmi olarak izin verilmiştir.
İstanbul’da altmıştan fazla Rum kilisesi var. Konumuz diğer Hıristiyan toplulukların ibadethaneleri olmadığı için işin mütekabiliyet hususunu göz önüne sermek adına bu rakamı vurgulamak gerekiyor. İstanbul dışında, Anadolu’da, Trakya’daki çok sayıda metruk kiliseye Rum Patriği Bartholomeos düzenli (ya da sistematik) bir şekilde ziyaretler yapmakta, bu ziyaretlerde otobüslerle taşınan Rum Cemaati mensuplarının ve Yunanistan’dan taşınan Yunanlıların da iştiraki ile ayinler yapılmaktadır. Anadolu’da, Trakya’daki yerel yöneticiler de bu ziyaretlerde elinden geleni yapmakta ve gelenleri ağırlamaktadır.
Yukarıda “mütekabiliyet” kelimesini kullandık ama gözler önündeki durum pek de mütekabil değildir.  Bir yandan Türk vatandaşlarından oluşan Rum Cemaati’nin dini lideri sıfatıyla resmi protokolde ağırlanan Patrik ya da metropolitleri öte yandan Batı Trakya’da halkın seçtiği müftüleri tanımayan Yunanistan. Yunanistan bilindiği gibi kendi seçtiği kuklaları Batı Trakyalı Türklere “müftünüz” diye dayatmakta ve bu sorun yıllardır sürmektedir.
Uzun uzun paragraflara hacet bırakmadan; Avrupa’da (ibadete açık) bir cami olmayan tek başkent Atina’dır.
Bu soruna bir çare olması adına 2010 yılında Sayın Recep Tayyip Erdoğan Başbakan sıfatıyla yaptığı Yunanistan gezisinde dönemin Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu’dan eski bir Osmanlı eseri olan ve atıl durumda bulunan Atina Fethiye Cami’sinin restore edilmesini talep etmiş ve Papandreu’dan olumlu cevap almıştı. Ancak ziyaretin hemen ardından Yunanistan’da aşırı sağcıların başını çektiği bir tartışma başladı ve cami açılmasına tepki verildi.
İşin gerçeğine indiğimizde Yunanistan, Atina’da bir cami açılmasından çok, açılacak bir caminin “Türk” sıfatıyla anılmasını ve de bu caminin işleyişinde “Türklerin” rol almasını kabul etmemektedir.
Yunanistan Hükümeti görünürde kaçacak bir tarafı kalmadığında Atina’da bir cami yapımına karar verdi. Fakat bu camide bir “Türk” izi olmaması için eski bir Osmanlı eserini restore etmek yerine yeni bir bina inşa edilmesine, Yunanistan Deniz Kuvvetleri'ne ait bir arazinin tahsis edilmesine karar verildi. Bağış yolu ile yapılacak desteklerden dolayı da ileride kimsenin “hak” iddiasında bulunmaması için bu bütçenin tamamen hazineden karşılanmasına karar verildi.
Ayrıca caminin din görevlileri ile yöneticilerinin Türk olmayan Müslüman topluluklardan seçilmesine karar verildi. İnşaat için yaklaşık 1 milyon Euro bütçe ayrıldı. 600 metrekarelik bir alana sahip olacak cami, 50 kişilik yer kadınlara ayrılmış şekilde toplam 350 kişilik olarak tasarlandı.
2013’te başlayan çalışmalar aşırı sağcı ve dinci grupların protestosu nedeniyle sık sık akamete uğradı. İnşaatın ilerlemesi ile birlikte ise bir başka komedi ortaya çıktı. “Cami ne zaman açılıyor?”
Yunanistan Eğitim ve Din İşleri Bakanı Kostas Gavroglu, daha önce 5 kez açılış tarihi verilen caminin resmi açılışının bu yılın mart ayında yapılacağını duyurmuştu ama bu da gerçekleşmedi. Kathimerini Gazetesi’nin bir haberine göre ise Ramazan ayının başlaması ile birlikte 6 Mayıs’ta Camii faaliyete geçecek(ti).  Yunanlıların Müslümanları yine “ti”ye aldıkları görülüyor ki açılış 6 Mayıs’ta gerçekleşmedi.
(Yazımızı yazdığımız gün itibari ile Yunanistan’da etkili Türk/Yunan kuruluşları temsilcileri dostlarımız ile görüşmeler yaptık. Söz verilen 6 Mayıs’ta açılmadığı gibi ne zaman açılacağı da net değil.)
Yunanistan Hükümeti’nin en çok dikkat ettiği hususun cami yönetiminin Türklere geçmemesi olduğunu belirtmiştik! Bu bağlamda açılacak caminin faaliyetlerini denetleme için bir idari komite devlet tarafından oluşturuldu. Bu komite de imam pozisyonu için Fas doğumlu bir Yunanistan vatandaşı olan “Zeki Muhammed”i adayı olarak belirledi ve bu kişiyi onaylaması için Eğitim Bakanı Kostas Gavroglou'na sundu.
50 yaşında olan Zeki Muhammed 25 yıl önce Yunanistan'a gelmiştir. İlahiyat ve matematik eğitimi aldığı bilinen Zeki Muhammed Arapça, Yunanca ve Fransızca biliyor ancak Türkçe ile hiç ilgisi yok ve daha önceleri Atina’daki izinli beş mescitten birinde imam olarak görev yapmıştır. Zeki Muhammed’in devlete yakın olduğu ve direktiflere de uyacağı Batı Trakya kaynaklı Türk medyasında vurgulanan bir husus.
Deniz Kuvvetleri deposundan bozma bir binada, açılış tarihi sürekli ertelenen cami için Yunanistan Müslümanlar Birliği “Atina’da yapılan şey camii değildir” demiştir. Minaresiz olan bu caminin yönetimi üzerinde seçilmiş Türk müftülerin bir söz hakkı olmayacağı da ayrı bir tepkiye yol açmaktadır.
Artık bir komediye dönen bu açılışı süreci devam ederken Yunanistan’dan başka bir komedi haberi alındı.

ATİNA FETHİYE CAMİ’SİNİN BAŞINA NE GELDİ?
Konu, yukarıda bahsettiğimiz ve 2010’da Erdoğan’ın Papandreu’dan restore edilmesi talebinde bulunduğu Atina Fethiye Camii ile ilgili. 2019’un Nisan ayı sonu itibariyle Yunan medya kaynaklarında 1458 yılında Fatih Sultan Mehmet’in Atina’yı fethetmesi anısına inşa edilen Fethiye Camii’nin restorasyonunun bu süreçte tamamlandığını ve bundan böyle galeri ve sergi alanı olarak hizmet vereceğini öğrendik!
Yunanistan'ın bağımsızlığı sonrası Fethiye Camii, önce okul daha sonra farklı amaçlar için kullanılmış. Bir dönem şehrin hapishanesi olarak hizmet veren cami, kışla mekânı da olmuştu. 1890 yılından önce un ambarı, 1935 yılına kadar ise uzun yıllar ordunun ekmek fırını olarak çalışmıştı. Fethiye Cami, 1935 yılında yıktırılmak istenmiş ancak Türk Hükümetinin yaptığı girişimler nedeniyle bundan vazgeçilmişti. Fethiye Camiinin dış duvarlarına dayalı çok sayıda Osmanlı mezar taşı da bulunuyor.
Fethiye Camii;  Medrese, mescit, hamam gibi birçok Osmanlı eserinin bulunduğu bir bölgede ve ülkenin sembolü olan Akropolis’in eteklerinde bulunuyor. Yaklaşık 300 metre uzaklıkta bulunan tarihi Osmanlı Mustafa Ağa Camisi de (Voyvoda)  aynı akıbetle “Yunanistan El Sanatları Müzesi” olarak hizmet vermekte.
Atina’daki Müslümanlar 6 Mayıs’ta bir caminin açılmasını beklerken ve bu gerçekleşmezken, Osmanlı eseri Fethiye Camii’nin Nisan sonu itibariyle sergi olarak hizmete girmesi trajikomik bir ironidir.
Zaman zaman Atina’da bir camiye karşı Ruhban Okulu’nun açılması şeklindeki söylemlerde Yunanistan’ın tek taraflı menfaat peşinde olduğu aşikâr görünüyor. Bu kadar eski ve önemli Türk eserleri dururken Atina’da açılacak olan minaresiz ve mimarisi tuhaf eski bir askeri yapıdan bozma binanın tahsis edilmesi de trajikomiktir.
Yunanistan’ın açılıp açılmayacağı belli olmayan Cami’nin yönetiminden  Türkleri uzak tutmak için elinden geleni yapması da dikkate değerdir.