Araştırma alanımızda olan Fener Rum Patrikhanesi ve Yunanistan’ın (krize rağmen) faaliyetleri bu süreçte durmadı ve bilakis devam etti. TBMM’nin kısa bir süre sonra gireceği tatilden sonra bilindiği gibi en önemli gündem “Yeni Anayasa” olacaktır ve hazırlanacak olan anayasada kendi lehlerine maddeler yer alması için şimdiden yoğun bir kulis yapılmaktadır.
Fener Rum Patrikhanesi lehine ülkemizde, akademisyenler ve medya mensupları arasında fazlasıyla taraftar bulunmaktadır ki buna geçmiş yazılarımızda çokça yer verdik. Yapılacak yeni bir anayasada tüm kesimlere özgürlük ve refah sunulması elbette ki Hıristiyan bir Türk vatandaşı olarak bizim de dileğimizdir. Ancak Fener Rum Patrikhanesi’ne “ekstra” imtiyazlar verilmesi ve “Ekümenik” statüsünün kabul edilmesi ile başka Hıristiyan Türk vatandaşları üzerinde hükümran olunması olasıdır ve bu da mevcut Anayasa’nın “24. Madde”si olan “Din ve Vicdan Hürriyeti”ne aykırılık teşkil edecektir.
Heybeliada Ruhban Okulu’nun “Patrikhane talepleri” kabul edilerek açılması mevcut Anayasa’nın 4 maddesine aykırılık teşkil etmektedir.
Anayasa’daki YÖK’ü tanımlayan “130.” ve “131.” Maddeler ile askeri akademiler ve polis meslek yüksek okullarına şu ifade ile “Türk Silahlı Kuvvetleri ve emniyet teşkilatına bağlı yükseköğretim kurumları özel kanunlarının hükümlerine tabidir.” diyerek YÖK açısından ayrıcalık tanıyan “132.” Maddesine göre; Heybeliada Ruhban Okulu “Patrikhane Talepleri”ne uygun olarak açılamaz.
Anayasa’nın “174.” Maddesi olan “İnkilap Kanunlarının Korunması” Maddesinin 8. Bendi olan “3 Kânunuevvel 1934 tarihli ve 2596 sayılı Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun”a göre ise eğitim esnasında “raso” denen siyah dini giysiler giyilemez. Hoş bu kanun maalesef İstanbul Adalar ve Trabzon’da her fırsatta ihlal edilmektedir.
Yeni Anayasa çalışmaları çerçevesinde dikkat edilmesi gereken bazı hususlar vardır. Yeni düzenlemeler mutlaka genele matuf olarak yapılırken, “Ekümenizm”in kabulü ve “Heybeliada Ruhban Okulu”nun açılması için arada bazı gedikler bırakılmamasına özen gösterilmelidir. Birkaç sene evvel Patrikhane’nin avukatı Kezban Hatemi’nin eşi Prof. Dr. Hüseyin Hatemi’nin Patrikhane için bir “Kanun Taslağı”nı “kendiliğinden” hazırladığını ve siyasi çevrelere dağıttığını anımsamalıyız. Bu kanun taslağı; o esnada “yandaş” bulamayıp kanun teklifi olarak Meclis’e sunulamamıştı. Bu tür çabaları Anayasa çalışmaları süresince farklı kesimlerden görmemiz yine olasıdır.
Patrikhane’nin ve Rum Cemaati’nin sorunlarının halledilmesi amacıyla yapılacak düzenlemelere bir itirazımız yoktur. Ancak elde edebilecekleri yeni haklar ile Patrikhane’nin Rum Cemaati dışında kalan diğer Hıristiyan cemaatler ya da topluluklar üzerinde “egemen” olma hakkı oluşmamalıdır.
“Heybeliada Ruhban Okulu”nun açılmasına da bir itirazımız yoktur ama bu açılma ülkemizdeki milyonlarca yüksek eğitim almak isteyen genç ile “eşit” bir yapıda ve şu andaki Patrikhane taleplerine göre değil tamamen yasalara bağlı olmalıdır. Zira şu andaki talepler hem Anayasa, hem YÖK Yasası’na ve “laiklik” kavramına aykırıdır.
Bu önümüzdeki “Ağustos” ayından itibaren Patrikhane’de birçok aktivite planlanmıştır. Geçen 15 Ağustos’ta “Sümela Manastırı”nda yapılan ayinle kıyaslanmayacak kadar daha büyük bir organizasyon önümüzdeki 15 Ağustos’ta yapılacak, Sümela, hatta Trabzon içi adeta “kurtarılmış bölge” görüntüsünde olacaktır.Yine Ağustos içinde bir başka aktivite; Bozcaada, Zeytinli Köyü’ndeki Aya Todori Kilisesi’nde planlanmıştır. Bu sene; Bartholomeos’un ruhani yaşamının 50. Yılıdır. Bir yandan Bozcaada’da, bir yandan Heybeliada Ruhban Okulu’nda yapılacak etkinliklerle, esas amaç olarak okulun gündemde kalması hedeflenmiştir. Bilinenin aksine bu okulu 1971 yılında Türkiye kapatmamıştır. YÖK’e bağlanmayı reddettikleri için kendileri kapatmış ama “Türkiye Ruhban Okulu’nu kapattı” şeklinde yanlış bilgiler ortaya atılmıştır.
Avrupa Birliği’nin şu an birkaç ülkeyi kapsayan olumsuz ekonomik durum itibariyle fevkalade zor durumdadır. Bir yandan bu durum söz konusu iken, öte yandan “Dönem Başkanlığı” açısından da bizi de ilgilendiren bir problem vardır. Kıbrıs Rum Kesimi’ne verilmek istenen dönem başkanlığına bilindiği gibi Türkiye’nin itirazı büyüktür. Bu itiraz Dışişleri bakanı Ahmet Davutoğlu’nun ağzından; dönem süresince Başbakan ile Dışişleri Bakanlığı mertebesinde, “ilişkilerin dondurulması” şeklindedir. Biz her ne kadar “Rum Kesimi” desek de maalesef AB ve ABD; Rum Kesimi’ni ya da Güney Kıbrıs’ı tek “Kıbrıs” olarak kabul etmektedirler. Bu makalemizdeki konumuz tabi ki bu hususu irdelemek değildir. Ancak ilişkilerin dondurulduğu bir ortamda AB kanadından her zaman yapılan “Ekümeniklik” ve “Ruhban Okulu” baskıları bu dönem o kadar etkili olmayacaktır. Bu durumda bu sene Patrikhane lehine tek aktör olarak ABD’yi göreceğiz.
Nitekim bunun emaresini de geçtiğimiz 16 Temmuz’da gördük ABD Dışişleri Bakanı “Hillary Clinton”, çeşitli temaslarda bulunmak için geldiği İstanbul’da, Rum Patriği ile de Patrikhane’de 2 saat görüştü. Bir ABD Dışişleri Bakanı için bu gerçekten bu çok uzun bir süredir. Hillary Clinton bu ziyaret kapsamında görüştüğü Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile birlikte yaptığı basın toplantısında ise Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasını umduğunu vurgulamıştır. ABD’nin yakın süreçte baskıyı arttıracağı kesindir.
Türkiye ve ABD Dışişleri bakanlarının ortak basın toplantısında bu konunun yer alması ise manidardır.
Hillary Clinton’un geçtiğimiz sene içinde Ayasofya’da korsan ayin yapmaya kalkışan Yunan asıllı Amerikalı milyarder “Chris Spirou” ile ne kadar samimi olduklarını bir makalemizde fotoğrafları ile ortaya koymuştuk. Şimdi önümüzde Ağustos için, evvelâ Trabzon Sümela, sonra Bozcaada’ya dikkat etmeliyiz.
Yeni Anayasa çalışmaları çerçevesinde Patrikhane konusuna da maksimum dikkat etmeliyiz.
Rum Patrikhanesi’nin Ortodoks Halifeliği ile eşanlamlı olan “Ekümenizm” statüsünü kazanmaması ve “Heybeliada Ruhban Okulu”nu kendi talepleri doğrultusunda açmaması için yeni Anasaya’da bir gedik olmamalıdır.