Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu; “2011 Kış Oyunları”nın tesis açılışı ve “Büyükelçiler Toplantısı”na katılmak üzere, 7 Ocak Cuma günü, Hellenic Air Force uçağı (Athena) ile Erzurum’a geldi. Kendisine en düzeyde karşılama yapıldı ve çeşitli bakanlar ile birlikte Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın konuğu oldu.
Papandreu Erzurum’a vardığında; basın mensuplarının görüntü almasına ve soru sorulmasına izin verilmedi. Buna gerekçe olarak da kendisinin İspanya üzerinden direk Erzurum’a geldiği şeklinde bir mazeret belirtildi. Sonraki gelişmeler ya da Papandreu’nun Büyükelçiler Toplantısı’nda yaptığı konuşmasına, düz bir mantıkla bakıldığında; orada yapacağı konuşmadaki “tümü” bozmamak için ya da olası bir soruya vereceği bir yanıtla ikilemde kalmaması, çelişkiye düşmemesi adına olsa gerek ki geldiğinde basından kaçtığı kanaatindeyiz.
Zira Papandreu’nun Erzurum’a gitmesi evvelinde, Yunanistan’da büyük bir yaygara kopmuş ve bütün muhalefet partileri ayağa kalkarak bu ziyareti bir “ihanet” olarak telakki etmişlerdi. Papandreu ile Tayyip Erdoğan arasında özel bir dostluk ya da yakınlık olduğu kendilerince ifade edilmekte ve birbirlerine “dostum” olarak hitap etmektedirler.
Birbirlerine “dost” diyen bu iki taraf acaba bunda samimi midir? Türkiye açısından bakıldığında Tayyip Erdoğan’ın en azından dostluk elini samimiyetle uzattığı ama karşı tarafın bunda pek de samimi olmadığı anlaşılmaktadır. Ne sıfatı olursa olsun, ilişkiler ne durumda olursa olsun, “Türk Misafirperverliği” diye yerleşmiş bir gelenek ve bir kavram ülkemizde vardır. Bu bağlamda; bizler de bir koşulda yabancı bir ülkede “misafir” isek en üst seviyede “saygılı” olmaya maksimum özen gösteririz. Bir de vurgulamak gereken husus var ki o da bu davet; her ne kadar ikili bazı anlaşmaların gözden geçirilmesi, irdelenmesi için yapılmış olsa da yarı resmi bir davet şeklinde, bir spor tesisi açılışı ve Türkiye’de görevli büyükelçilerin bir toplantısına katılmakla sınırlı olduğudur.
Yunanistan Hükümet Sözcüsü Yorgos Petalotis; Papandreu'nun Erzurum ziyaretinden sonra bu ziyaret nedeniyle, Papandreu'yu “Türkiye ile gizli diplomasi yapmakla suçlayan” muhalefet partilerinin eleştirilerini yanıtladığı açıklamasında, "Papandreu'nun yaptığı konuşmada; büyük “cesaret” ve “kararlılık” gösterdiğini" ifade etti.
Petalotis, bu açıklamada şöyle dedi: “Son yıllarda belki de ilk kez bir Yunanlı başbakan bu kadar şiddetle ve hem de belirli bir dinleyici kitlesi önünde milli çıkarlarımızla ilgili tezlerde bu denli cesaret, kararlılık ve açıklık gösterdi. Başbakan; Yunanistan ile Türkiye arasındaki işbirliğine apaçık ön koşullar koydu. İhlâllerin ve “Casus Belli”nin iyi komşuluk ilişkilerine yakışmayan ve Türkiye'nin AB perspektifi ile bağdaşmayan tavırlar olduğunu vurguladı. Kıbrıs sorununa uluslararası hukuk kurallarına saygı çerçevesinde adil ve kalıcı bir çözüm istedi. Yunanistan, bir kez daha PASOK hükümeti ile ses ve argüman sahibi olduğunu ve uluslararası alanda varlığını kanıtladı.”
Böyle bir açıklamayı Yunanistan Hükümet Sözcüsü yapıyorsa; bu açıklama başta Başbakan olmak üzere Yunanistan Hükümeti’nin resmi görüşüdür. Buna başka bir tanımlama yapmak; mevcut diplomasi kuralları içinde mümkün değildir.
Papandreu'nun, Erzurum ziyaretine Yunanistan muhalefet partileri sert eleştiriler yaptılar ve Türkiye ile "gizli diploması” iddiaları yapıldı ile "Hükümet, milli duygulardan yoksun ve şeffaf olmayan bir dış politika uygulamaktadır" şeklindeydi.
Ana muhalefet olan Yeni Demokrasi Partisi’nin ND (Νέα Δημοκρατία) Başkan Yardımcısı Dimitris Avramopulos, yaptığı açıklamada şöyle konuşmuştu:
“Papandreu'nun, Erzurum'daki buluşmaya herhangi bir diplomatik hazırlık yapmadan ve belirli bir gündem maddesi oluşturmadan sürüklenmiştir. Başbakan'ın, Türk diplomatların toplantısına katılması ve Türkiye Başbakanı ile yapılacak gizli görüşmesi; bu dönemde zor bir dönemeçte olan Türk-Yunan ilişkileriyle ilgili olarak bizi endişelendirdi ve birçok soru oluşmasına neden oldu.” dedi.
Anadolu Ajansı’nın bu konudaki haberinde; muhalefet partisi dışında diğer Yunan partilerinin de çok sert açıklamaları yer aldı ki bunlar sitelerde bulunmaktadır. Aynanın Yunanistan tarafı ise çok daha vahimdir. Anlaşılması zor olan husus ise bizim ajanslarımızda bu tür tepkisel haberlerin yumuşatılarak verilmesidir.
Bunun örneğini “Sümela’da” 15 Ağustos’ta yapılan ayin öncesi ve sonrasında ve Ayasofya’da “korsan ayin” yapmak üzere yola çıkan, ama son anda huduttan dönen Amerikalı milyarder Chris Spirou önderliğindeki grupla ilgili haberlerde üzülerek gördük. Keza; vatandaş yapılan 13 Yunan asıllı papazla ilgili olarak da aynı görüntü hâsıl oldu. Biz bu üç konuda da çok önceden ve sonrasında bu sitede yazılar yazdık ve toplumumuzu bilgilendirmeye çalıştık.
Yunanistan’dan maalesef hiçbir zaman dostluk emaresi alamıyoruz. Gösterilen tüm iyi niyet taşıyan tavırlar, bir an geliyor ki başka bir olumsuz tavırla sil baştan edilmektedir. Aynı Papandreu gibi bir zamanlar ”dost” görünen Dora Bakoyanni; “Türkiye ile ilişkilerin iyileşmesine yönelik her türlü çabanın ilke olarak olumlu karşılandığını ancak Türkiye'nin tavırlarında Patrikhaneye ait taşınmaz bir malın iadesinin dışında bir değişiklik olmadığını” şeklindeki ifadesi ile o da gerçek görüşünü öne koymuştur.
Erzurum’da kendisine gösterilen çok samimi ve saygılı ağırlama, gezilen yerler ve halka yaptığı konuşmasına Türkçe birkaç cümleyi okuyarak başlaması; Erzurum’a vardığında özellikle basından kaçmasının ne anlama geldiğini ortaya koydu.
Papandreu; esas mermisini “Büyükelçiler Toplantısı”na saklamıştı.
Ve orada da sıktı...
Nedendir bazen anlamak mümkün değil! Hani şu tavuğun yumurta düşürmesini misal ederek yapılan bir söylem var ya? Bazen o kadar ufak ayrıntılardan, o kadar mutlu oluyoruz ki! Aynı anda internette ve ertesi gün medyada daha çok şu haber yer aldı: “Papandreu, Erzurum’da Türkçe konuştu.”
Bizim Başbakanımız böyle sert bir konuşmayı, Yunanistan’da yapsa inanınız ki binlerce kişi aynı anda sokağa dökülür ve protestolar olur, Yunan Basını’nın böyle bir durumdaki tavrını ise tahmin etmek zor değil!
Papandreu özetle; şu ağır ifadeleri, büyükelçilerin, Türk Bakanların ve Başbakan Tayyip Erdoğan’ın gözlerine baka baka söyledi:
“KKTC’de Türk Askeri işgalcidir...”
“Kıbrıs'ta işgal sürdükçe Türkiye AB üyesi olamaz...”
“Türkiye neyi ispat etmeye çalışıyor. Tehditlerle hiçbir sorunu çözemezsiniz. Gerginlik aramızda ki ilişkileri zedelemektedir.”
Bu açıklamayı televizyondan canlı olarak tercümesiyle izledik! Bu; adına “dost” nitelemesi eklenen birine “yakışmayacak” bir söylemdir. Zaten o konulardaki “Yunan Milli Görüşü” -ki bunun bir adı da “Megali İdea”dır- bilinmektedir. Bu kadar ağır bir ifadenin misafir bulunulan ülkenin Başbakanı’nın yüzüne söylenmesini diplomasi gelenekleri ile de açıklamak mümkün değildir.
Bu canlı yayını izleyenler mutlaka şu görüntülere de dikkat etmişlerdir:
Papandreu, konuşmasından sonra oturduğu yerde, elini su bardağına sürekli attı, miligram mertebesinde yudumcuklar aldı durdu, sürekli gıcık var gibi yutkundu ve elini amaçsızca sürekli olarak alnına değdirdi durdu!
Bu görüntüleri eğer bir “psikiyatr” izlese muazzam bir sinir hali içinde ve gergin olduğunu ve o gezi süresince o ana odaklı bir görüntüde olduğunu tespit eder.
“Bu adamlar hiç bir şeyi hesapsız yapmaz ve söylemez.” Bu benim Bizans’ın varisi Rum Patrikhanesi’nin ince manevraları için sürekli söylediğim bir tümcedir...
“Büyükada Rum Yetimhanesi’nin tapusunu Patrikhane’ye verdik...”
“13 Yunan asıllı papaza TC pasaportu da verdik...”
Şimdi:
“Heybeliada Ruhban Okulu’nu açmamızı istiyorlar...”
“Rum Patrikhanesi’ne Ekümenik olarak kabul etmemizi ve tüzel kişilik olarak tanımamızı istiyorlar...”
Biz Patrikhane’ye her şeyi verelim, onlar Batı Trakya’da bizim seçilmiş Müftülerimize dayak atsınlar, halkın seçtiği bu Müftüleri yasal olarak kabul etmeyerek; sürekli dava üstüne dava açsınlar...
“Yapılan tüm manevralarda; Kıbrıs’ta da öte olan husus Rum Patrikhanesi’nin “ EKÜMENİKLİĞİ”dir...”
Lütfen artık bunu anlayalım...
“Rum Patrikhanesi’ni Ekümenik kabul etmek = Türk Toprakları üzerinde “ORTODOKS HALİFELİĞİ” kurulmasını kabul etmektir...”
“Bir sonraki adım ise; “Megali İdea” doktrinine göre “BİR GÜN İSTANBUL; KONSTANTİNOPOLİS OLACAK ve BİZANS TEKRAR İHYA EDİLECEKTİR...”
Nasıl ki Atatürk Lozan’da; çok sayıda başlıktan şu iki tanesini olmazsa olmazlarımız olarak, İsmet İnönü başkanlığındaki “Murahhas Heyet”e emretti ve “Bu iki konuda bir milim taviz olmayacak” dedi:
Ne istiyorlardı?
“Ermeni Yurdu Talebi” ile “Kapitülasyonların Zamana Yayılarak Kaldırılması”
Şimdi bize aynısını Amerika ve AB ülkeleri bir blok halinde, o kadar fasıl, konu, sorun arasında; bu geride kalan iki konuyu; “Ruhban Okulu“ ve “Ekümeniklik” konularını, en önemli konular olarak ve sürekli olarak bizden istemekte ve bu konularda baskı yapmaktadırlar.
Bundan öte artık endişelenmeye mahal var mı yok mu? Bunu biraz değil çok düşünmeliyiz...
Umarız yoktur...
Ve umarız ki bir gün başımızı vurmak zorunda kalmayız...
Bakınız; Erzurum’da Yunan Başbakanı düzeyinde tarafımıza bir küfür edilmediği kaldı. Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi; bir yandan limanları, bir yandan Rum Patrikhanesi’nin taleplerini dikte ettirmeye ve “Biz onay vermeden AB üyeliğinde bir fersah yol alamazsınız” babında irade ortaya koymaktadırlar.
Bir zaman evvel Rum Patriği Bartholomeos’un “AB yolu Patrikhane’den geçer” dediğini de belleğimizden çıkartmayalım. Bu oyun bir “tüm”dür. Patrikhane, Ekümeniklik, Ruhban Okulu ve Kıbrıs bir “tüm”dür ve “Tüm”ün adı da “Megali İdea”dır...