Avrupa Birliği her sene olduğu gibi karnemizi (2010 İlerleme Raporu) verdi. Bu sene diğer senelerden biraz daha ılımlı ve biraz daha kırıcı olmayan bir karneyi evimize getirdik. Genelde üslup dışında yine bilinen hususlar vurgulandı, süreç içinde yapılanlara (verdiğimiz tavizlere) alkış tutar mahiyette söylemler bu raporda yer aldı. 2007 yılında itibaren 4. Yıl olarak da gelenekselleşmiş bir şekilde bu raporda yer aldım. 2007 yılında tarafımdan açılan bir davanın Yargıtay’ca verilen kararı Dünya’da yankı bulmuş ve ilk olarak Türkiye’nin 2007 AB İlerleme Raporu’na girmişti.
2010 İlerleme Raporu’nda konumuzla ilgili neler var irdelemeden evvel AB 2007 İlerleme Raporu’na nasıl girdiğimizi kısaca anımsatalım.
2002 yılında Rum Patriği Bartholomeos ve Patrikhane’nin 12 kişilik dini meclisi üyelerine (Sen Sinod) açtığım ceza davasının sonucu; 13 Haziran 2007’de Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2007/5603 Karar no.su onaylandı ve bu kararın; 26 Haziran’da Anadolu Ajansına düşmesi ile birlikte uzun bir haber maratonu ve uluslararası baskılar başladı.
Bu karar hakkında Yunanistan’da ve Dünya Basını’nda çok haber çıktı. Kararın açıklanmasından bir gün sonra da Yunanistan Dışişleri Bakanlığı’nın tepkisi geldi. Yunan özel ALPHA Radyosu’na demeç veren Yunanistan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Yorgo Kumuçakos; Yargıtay’ın aldığı, Fener Rum Patrikhanesi’nin Ekümenik niteliği iddiasının yasal temeli bulunmadığını belirten kararıyla ilgili açıklamalar yaptı. Yorgo Kumuçakos’un bu tepkisinin ardından; Avrupa Birliği Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyesi Oli Rehn bir basın açıklamasıyla kararı kınadı. Yunanistan Dışişleri Bakanı Dora Bakoyanni ise AB Dışişleri bakanları Toplantısı’nı ardından bir basın toplantısı ile kararı kınadı. 19 Eylül’de ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasi İşlerden Sorumlu Müsteşarı Nicolas Burns; Rum Patrikhanesi’ne geldi ve Patrikhane hukuk danışmanları tarafından ABD Başkanı’na verilmek üzere hazırlanan bir dosyayı aldı.
Türkiye’nin Avrupa Birliği 2007 İlerleme Raporu’na bu Yargıtay kararı şöyle girmiştir:
“Ekümenik Patrik, dini “Ekümenik” unvanını her vesileyle kullanma özgürlüğüne sahip değildir. Haziran 2007’de, Yargıtay, Ekümenik Patrikhane’nin Sen Sinod Meclisine karşı açılan dava hakkında karar vermiştir. Mahkeme, sanığın beraatına hükmetmiştir. Bununla birlikte, kararda, Türk mevzuatında Patrikhaneyi Ekümenik kılan hiçbir dayanağın bulunmadığına, Patrikhanenin tüzel kişiliği bulunmayan bir dini kurum olduğuna, Patrikhanede yapılan dini seçimlere katılanların ve seçilenlerin Türk vatandaşları olmaları ve seçim tarihinde Türkiye’de çalışıyor olmaları gerektiğine hükmedilmektedir. Bu kararın; Patrikhanenin ve diğer gayrimüslim dini toplulukların, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi tarafından teminat altına alınan haklarını kullanmalarında ilave sorunlara yol açma potansiyeli vardır.” (Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın tercümesi 16. sayfa)
Aslında Patrik ve 12 din adamı için talep edilen hapis cezalarını mahkeme onamamıştı ve suç unsurundan ötürü beraat kararı vermiş ancak Patrikhane’nin Ekümenik olmadığına da gerekçeli kararda yer vermişti. Çıkan karar; gerçekte beraat ettikleri halde hiç hoşlarına gitmedi. Çok sayıda “dost”umuz araya girerek beraat noktasından yola çıkarak “tashihi karar” müracaatı yapmamız için bize “telkin” yaptılar. Amaç; insanları hapse atmak değildi. Amaç; Patrikhane’nin böyle bir sıfatı ve hakkı olup olmadığı yönündeydi ve buna ulaşılmıştı. Bu nedenle bir başka yargı sürecinin başlaması belki de kararın değişmesine neden olacaktı. Bu nedenle yargı sürecini 2007’deki Yargıtay kararı ile sonladık! Fakat bu konuda gerçekten çok “telkin” aldık.
Tashihi karar müracaatı yapılsaydı, kanımızca yine aynı karar çıkacaktı. İşte bu noktada araya giren “dost”lar da zaten AİHM yolu da var diyerek telkin etmişlerdi! AİHM’nin tarafsızlığı o gün şüpheliydi, bu gün de aynı olduğu ortaya çıktı.
Bu sitede; 8 Kasım tarihli ve AİHM’nin Büyükada Rum Yetimhanesi hakkındaki kararı ile vatandaş yapılan 13 Rum Papaz ile ilgili eleştirel makalemiz; 9 Kasım’da açıklanan İlerleme Raporu ile ne kadar doğru öngörüde bulunduğumuzu ve araştırmalarımızın gerçekliğini bir kez daha ortaya koydu!
AB Rum Patrikhanesi için yanlıdır ve onlardan yana taraftır! Burada bizim yargı sistemimizi daima eleştiren ve “bağımsız yargı” talep eden ama bir Yargıtay kararının ayaklarına basmış olması ya da işlerine çomak sokmuş olması nedeniyle yukarıda açıklandığı gibi Dünya’yı ayağa kaldırabilen bir AB’den bahsediyoruz. Bizim yargımızı tenkit ederken onların yargısı da (AİHM) nasıl yanlıdır ve reyini nasıl baştan ihdas etmiştir, 8 Kasım tarihli bu sitede çıkan makalemizde ayrıntılı bir şekilde irdelenmiştik.
2010 İlerleme Raporu’nun Türkçe metninde; Rum Patrikhanesi ile ilgili yanlı söylemler “2.2. İnsan Hakları ve Azınlıkların Korunması” üst başlığı ile 22. Sayfada başlamaktadır. Evvela 15 Ağustos’ta, Trabzon Sümela Manastırı’nda yapılan ayin hakkındaki memnuniyet şöyle ortaya konmaktadır:
“Din özgürlüğü konusunda, ibadet özgürlüğüne genel olarak saygı duyulmaktadır. “Ekümenik” Patrik Bartholomeos, yaklaşık doksan yıl sonra 15 Ağustos tarihinde Karadeniz’in Trabzon ilindeki Sümela Manastırı’nda ayin (Theotokos’un Ölümü Kutsal Litürjisini) gerçekleştirmiştir…”
Raporun bu sayfasından itibaren Rum Patriği için olmayan “Ekümenik” sanı defalarca tekrarlanmaktadır. Paragrafın devamında; vatandaş yapılan Rum papazları için de şu memnuniyet ifadesi vardır:
“Türk makamları, 14 Rum Ortodoks din adamına Türk vatandaşlığı vermiştir. Bu, Patrikhane ve Kutsal Sinod’un işleyişini kolaylaştırmaktadır.”
Burada manidar bir nokta vardır! Vatandaş yapılan papazlarla ilgili olarak medyada hiç haber yapılmaması…
Bizim bu konuda ve ayrıntılı bir şekilde bu sitede 20 Ekim’de yazdığımız makale ve katıldığımız iki televizyon kanalı dışında hiçbir yerde bu haber çıkmamıştır. Oysaki makalemizde bu şahısların kimlikleri ve görev yerleri ayrıntılı bir şekilde belirtilmişti. AB’nin bu konudaki memnuniyeti raporunda da vurgulaması üzerine umarız ki makalemizin haber olma niteliği ortaya çıkmıştır.
Raporun 23. Sayfasında devamla şu ifadeler yer almaktadır:
“Din adamı eğitimine ilişkin kısıtlamalar sürmektedir. Türk mevzuatı bu topluluklar için dini özel yüksek öğrenime müsaade etmemekte ve kamu eğitim sisteminde de bu imkân tanınmamaktadır. Yüksek düzeyli devlet yetkililerinin tekrar açılabilmesine yönelik olumlu beyanları olmakla birlikte, Heybeliada Ruhban Okulu kapalı kalmaya devam etmektedir.”
Aynı sayfanın sonunda ise Ekümeniklik vurgusu bir kez daha şu şekilde yapılmıştır:
“Ekümenik Patrikhane ‘Ekümenik’ unvanını her zaman kullanma konusunda serbest değildir. Mart ayında Venedik Komisyonu bu hakka müdahale edilmesinin AİHS’nin 9. Maddesine göre Ortodoks Kilisesi’nin özerkliğini ihlal ettiği sonucuna varmıştır.”
24. sayfada da tarafımızdan açılan dava ile ilgili yine Yargıtay’a sataşma içeren şu ifadeler yer almıştır:
“Temmuz 2007’de Yargıtay, Patrikhanede yapılan dini seçimlerde yer alan ve seçilen kişilerin Türk vatandaşı olması ve seçim sırasında Türkiye’de istihdam ediliyor olması gerektiğine hükmetmiştir. Bununla birlikte, AİHS ve AİHM içtihadı uyarınca Türklerin ve yabancı uyrukluların örgütlenmiş dini topluluklara katılarak din özgürlüğü hakkını kullanma ehliyeti konusunda eşit tutulması gerekmektedir.”
Burada vurgulanan husus; Patrikhane’de görev yapacak din adamlarının TC vatandaşı olma şartını sağlayan 1923 tarihli Valilik kararı ile ilgilidir. Çünkü 2007 Yargıtay kararı Rum Patrikhanesi’nin, Türkiye’de bulunan diğer Ortodoks kiliseler yetkili olmadığını vurgularken Patrikhane’de görev yapacak din adamlarının da TC vatandaşı olması şartına bahsi geçen Valilik kararına istinaden dikkat çekmişti.
Bir noktaya da dikkat çekme gereği vardır. AİHM; genelde kaybedilmiş haklarla ilgili davalara bakmaktadır. Ekümeniklik; Rum Patrikhanesi’nin, bu konudaki ABD ve Avrupa devletlerinin yoğun desteğine karşın hiçbir zaman Türkiye nezdinde kazanılmış bir hak değildir. Bu bağlamda; AB’nin Türkiye raporlarında ve AİHM’nin kayıtlarında; “Patriarchat Ecumenique” yazmış olması bir şeyi değiştirmez ya da kazandırmaz. AİHM’de açılacak bir dava için kaybedilmiş bir hak üzerinden yola çıkmak gerekmektedir. Bu bağlamda ne Osmanlı Hukuku ne de TC Hukuku bu kuruma tüzel kişilik vermemiştir. Rum Patrikhanesi’ne tüzel kişiliğin verilmesi hukuksal olarak ülkemizde mümkün değildir. Politik baskı ile bunun sağlanması da zordur ve ortaya bir “hukuk katli” çıkar. Ekümenik sanını AİHM’ye yapılacak bir müracaatla alamayacaklarını kendileri de çok iyi bilmektedirler ve bu nedenle Türkiye’yi ağır politik baskı altında tutarak bunu halletme çabası içindedirler.
AİHS’nin 9. Maddesine göre Ortodoks Kilisesi’nin özerkliğinin ihlal edildiği de gerçek dışıdır çünkü Rum Patrikhanesi üzerinde bulunduğu ülkenin, yani Türkiye’nin yasalarına ve geçerli mevzuatlarına göre sadece ülkedeki Rum vatandaşların dini lideridir.
Geçen yazımızda vurguladığımız AİHM’de yapılan Büyükada Rum Yetimhanesi ile ilgili mahkeme hakkında da 31. Sayfada şu söylem vardır:
“Ekümenik Patrik-Türkiye davası ve adil tazmin meselesi ile ilgili olarak, 15 Haziran 2010 tarihli AİHM kararı, Türkiye’nin, davalı adına kayıtlı bahse konu mülkü başvuran adına tescil etmesi gerektiğine hüküm kılmıştır.” Büyükada Asliye Hukuk Mahkemesi, AİHM’in kararını ve Vakıflar Meclisi’nin tutumunu yansıtacak şekilde, “Ekümenik” Patrikhane lehine karar vermiştir.”
Aynı paragrafla ilgili olarak sayfada 27. Dipnot olarak yer alan ifade de şöyledir:
“8 Temmuz 2008 tarihinde, AİHM, 1902 yılında elde ettiği ve 1903 yılında Büyükada Rum Yetimhanesi Vakfı vasıtasıyla özel kullanıma tahsis edilen malvarlığından yoksun bırakılan Ekümenik Patrikhane’nin başvurusuna ilişkin kararını vermiştir. Davacı, özellikle gayrimenkulünün kaydının Vakıflar Genel Müdürlüğü yönetiminde olan Yetimhane adına düzenlenmesi kararını vermek suretiyle yerel mahkemelerin mülkiyet dokunulmazlığı hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Mahkeme, Türk makamlarının mal sahibini uygun tazminat sağlamaksızın mülkünden mahrum etmeye yetkili olmadığı ve AİHS’nin ihlal edildiği hükmünü vermiştir. 28 2009 yılının Mart ayında, AİHM, Türkiye’nin Bozcaada’daki (Tenedos) bir Rum Ortodoks kilisesinin mülkiyet haklarını ihlal ettiğine hüküm vermiştir. Mahkeme oybirliğiyle, başvuru sahibi vakfın kendisine ait arazi üzerindeki taşınmaz malları adına tapuya kaydettirmesinin Türk yargı organları tarafından reddinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 1. Protokolünün 1. Maddesine (mülkiyet dokunulmazlığı) aykırı bulmuştur.”
Yanlı AB ve yanlı AİHM görüyor ki sopayı istediği yöne tevcih eden söylemlerle Rum Patrikhanesi lehine elinden geleni yapmaktadır. Türkiye bir hukuk devletidir ve mevcut yasalarla Rum Patrikhanesi’nin “Ekümenik” sanını alması mümkün değildir. Bunu politik dış baskı ile sağlamak için ellerinden gelen yapılmaktadır.
Ortodoks nüfusun genel nüfusa orantısının çok az olduğu, ABD’nin ve AB ülkelerinin neden bu kadar çok Rum Patrikhanesi’ne destek verdikleri ve Dünya Ortodoks nüfusunun yüzde doksanına sahip Rusya’nın neden bu konuda hiçbir adım atmadığı üzerinde çok düşünülmelidir. Zira Rusya bu güne değin bu ülkeler gibi Türkiye’ye Rum patrikhanesi lehine hiçbir politik baskı yapmamıştır.
Rum Patrikhanesi’ne verilen destek gerçekte din adına değildir ve tamamen politiktir. Dünya Ortodokslarının en fazla olduğu Rusya’nın, Ortodokslar üzerinde egemen olmaması en büyük etkenlerden biridir.
Türkiye’nin 2010 AB İlerleme Raporu bu bağlamda tamamen politik bir şekilde kaleme alınmıştır. Dikkat edilmesi gereken nokta ise; Rum Patrikhanesi’ne eğer yasal olarak Ekümenik sıfatını verebilseler zaten AB olarak verecekleridir. Bunu kabul etmiş görünmeleri ve Patriğe Ekümenik demeleri bunu sağlamaz. Bunu sağlayamadıkları için; işte bir gün raporla, bir başka gün AİHM kayıtlarıyla kapıyı aralamaya çalışmalarıdır.
Umarız ki Türkiye bir yanlışlık sonucu, bir gün bu kapıyı açmaz!