17 Eylül 2010 Cuma

YAPILAMAYAN AYASOFYA AYİNİNİN ARDINDAN


15 Ağustos 2010’da Sümela Manastırı’nda, Rum Patriği Bartholomeos tarafından yönetilen ayinin ardından sıranın Ayasofya’ya geldiğini yazılarımızda dile getirmiştik. Sümela’da gerçekleştirilen ayinin ne anlama geldiği ise ne yazık ki anlaşılamamış ve bu konuda çıkan haberler sadece Rumlarım/Yunanlıların orada bir ayin yapmasına verilen milliyetçi tepkilerle sınırlı kalmıştı. 10 Ağustos’ta, yeni çıkan kitabımız “Patrikhane ile Mücadelem”in tanıtım toplantısında, ağırlıklı olarak Sümela ile ilgili bilgiler verdik. AA’nın ve İHA’nın buna önem vermesi üzerine haber portallarının neredeyse tümünde 15 Ağustos’un bilinen ama analizi tam yapılamamış önemi ortaya çıktı. İhlas Haber Ajansı’nın (Özel Haber) başlığıyla bunu vermesinin rolünü de burada vurgulamak gereklidir.

Bu sitedeki daha önceki yazılarımızda ve televizyon programlarımızda; sıranın artık Ayasofya’da olduğunu hep vurguladık. Bu eylemi, bu doğrultudaki girişimleri hakkında bilgi sahibi olduğumuz için Rum Patrikhanesi’nden beklerken ortaya bir meczup çıktı! Bu meczup; Yunan asıllı ABD vatandaşı Chris Spirou’ydu.

Bu şahıs; ağırlıklı olarak 2005 yılından itibaren Ayasofya’ya Özgürlük sloganıyla ve ilk başta restorasyon yardımı vaadi ile başlayan faaliyetlerde bulundu. Hatta bu konuda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a mektuplar yazdı. Akla, surların tamiri ile başlayıp, kamuoyuna ne güzel bir şekilde yutturulan ve de alıştırılan “Sur İçi İstanbul” kavramı geldi. Bu kavram; süreçte, aramızdaki/içimizdeki  “Bizanssever”lerin artmasına neden oldu…

Haber portallarında, Yunan asıllı bir Amerikalı zengin ile birlikte gelecek bir grubun Ayasofya’da 17 Eylül günü korsan ayin yapmaya kalkışacağı günler öncesinden biliniyordu. Ancak bu kez bu işi götüren zat sıradan biri değildir. Her fırsatta Amerikan Senatosu’nda, Barack Obama’nın, Hillary Clinton’un yanında görülen bir dolar milyarderi; Chris Spirou’dur. 

Bu şahsın ya da başkanı olduğu organizasyonun en baş söylemi Ayasofya’ya para ödemeden girmek oldu. Her fırsatta vurguladığımız “Bu adamlar hiçbir sözü nedensiz söylemez” burada da haklılığını gösterdi! Tipik “Bizans” tepkisi olan bu davranış, her fırsatı ve söylemi o anlık olmasa da ileriye yönelik bir koz, bir yerlerde bekleterek, gününde kullanmak amacıyla saklanan bir imkân olarak kullanılmasını sağlamaktır.

Chris Spirou da bu bağlamda aynı davranışları sergilemiştir. Örneğin 16 Eylül tarihli yazımızda belge olarak kullandığımız, 9 Temmuz 2007’de Nicolas Sarkozy’ye gönderdiği mektubunda ve şu son bir haftalık süreçteki söylemlerindeki en önde görünen söylemi; Ayasofya’ya ücretsiz girilmesidir. Bu suretle ileriye yönelik zilliyet elde edilmek istenmektedir.

Evet, kopan fırtına dün akşam geç saatlerde dindi ve “Ayasofya’ya Özgürlük” adlı konseyin (Free Agia Sophia Council of America) 17 Eylül günü Ayasofya’ya ücretsiz girerek korsan ayin yapma girişimi başarıya ulaşamadı ve 200 kişiden fazla bir grupla Yunanistan’da hareket etmeye hazır sınıra  yakın bir yerde beklemekte olan konseyin başkanı Chris Spirou’nun  girişimi başarısızlıkla sonuçlandı.

Bu süreçte Rum Patriği Bartholomeos’un bu eylemi durdurmak için olan gücüyle çalıştığı bilinmektedir ancak eylemi yaptırmama çabası bizce iyi niyetle değildir. Zira bu girişim;  kendilerince ana amaca ulaşma, bir gün Ayasofya’da Rum Patriği’nin, onlara göre Ekümenik Patriğin yönetiminde (tekrar) ibadet etme ülküsüne zararlı bir girişim olarak görülmüştür.

Spirou’nun bu provokatif girişimi bir açıdan bakıldığında Türkiye’ye pozitif bir fayda sağlamıştır. Kültür Bakanlığı açısından, bu eylemin bir başka yönüne dikkat çekilmiştir ki bu zaman içinde orada sembolik de olsa İslami bir ibadetin yapılmasına, örneğin bir Bayram Namazı’nın kılınması taleplerine yol açacağıdır.  Ve nedense Ayasofya’da bir Bayram Namazı; bazı kesimlerce, Ayasofya’da bir Hıristiyan ayini yapılmasından daha dehşet vericidir.

Ayasofya’ya Özgürlük” konseyi, “Türkiye’nin Atina Büyükelçisi Hasan Göğüş’ten aldıkları mektup üzerine, Dedeağaç’ta olağanüstü bir toplantı yaptıklarını ve Ayasofya’da ayinin ertelenmesine karar verdiklerini söyledi.” (A.A.)

İşte yukarıdaki bazı söylemlerimizle tamamen bağdaşan bir tepki! Ayin yapmaktan vazgeçilmedi. Ayin yapmayı ertelediklerini açıkladılar. Spirou yaptığı açıklamada; kendilerine Türk Büyükelçisi tarafından bu eylemin tahrik edici olduğunu ve Türk yasalarına aykırı olduğunu ve bundan ötürü izin verilmeyeceği vurgulandığını söylemiştir.

Oysaki Spirou’nun elimizde bulunan 15 Eylül tarihli ve 1 Eylül’de Atina’da yaptığı basın toplantısındaki videolardaki söylemleri ile “erteleme” olarak telaffuz edilen bu eylemden vazgeçme kararı arasında büyük çelişki vardır. Bu videolarda Spirou’nun arkasında üzerinde “Hür Ayasofya” yazan ve parmaklıklar arasında görülen Ayasofya görüntüsü ile basılmış çok büyün bir poster vardı ve “asarız keseriz gireriz” edasıyla hatta argoya kaçan kelimelerle basın toplantısında ahkâm kesmiştir.

Bu yaşanan süreçte dikkatimizi çeken ve bizi üzen şu husus vardır; Somut ve ortada olan verilerin, gerçek bir analizinin yapılmadığı ya da yapılamadığı gerçeği ile Ayasofya’da bir ayin yapılmasına da salt “Anti Helenizm” olarak tepki verdiği üzüntüyle görülmektedir. Evet, yapılmak istenen Helenizm’le açıklanabilir. Ancak tepkinin içeriği sadece Helenizm’le ortaya konulmamalıdır. Çünkü bu kez karşı tarafa; bu tür isteklerin ve eylemelerin sadece aşırı milliyetçi unsurlara ait olduğu ve sadece belli bir kesimden geldiğini söyleme fırsatı verilmektedir.

16 Ağustos’ta Türksam’da çıkan yazımızda, elimizden geldiğince bunu çok somut ve anlaşılır bir şekilde ortaya koymaya ve bu eylemin ana temasını paylaşmaya çalıştık. Aynı gün 13.00’de, Gün Ortası Programı’nda, Bengütürk Tv’de bu görüşlerimizi elimizdeki video görüntüleri eşliğinde sunduk. Bunun çok yararlı olduğu kanaatindeyiz. Kendine paye çıkarma adına değil de bir şekilde görünen ve bilinen verilerin alt alta yazılmasında ve “Kral Çıplak” söylemi ile bağdaşan bir şekilde konunun anlaşılmasına ve iptal kararında ufak bir katkımız olduğu yönünde düşüncemiz ve memnuniyetimiz vardır. Kendimize paye çıkarmadan da bu iptal sürecinde katkısı olan, başta Kültür Bakanlığı olmak üzere kişi ve kurumlara karşı memnuniyetimizi dile getirmek gereklidir.

Chris Spirou; salt 2005’ten itibaren Ayasofya ile uğraşan biri değildir, Amerika adına “Sırp Lideri Miloseviç”e de danışmanlık yapmış tipik bir “Türk Düşmanı”dır. 16 Eylül’de Türksam’da çıkan makalemiz ile saat 13.00’de, Gün Ortası Programı’nda, Bengütürk Tv’de ilk kez bir Türk kanalında yayınlanan görüntülerin nedeniyle bazı tepkiler de aldık! Haber portallarımızda kelime kelime aynı cümlelerle “Bir zamanlar Sırp lider Miloseviç'e danışmanlık yapmış olan Spirou…” şeklinde bilgi vardır. 

Bize bir şekilde, “bu süreçte biz de bir katkı sağladık” huzurunu veren, kendine de paye çıkarma dışa vurumumuz ise dün akşam geç saatlerde Facebook profilimize gelen çok sayıda, “Sırp” profilinden gelen mesajlarla ilgilidir. Bu “Sırp” profilleri; mesaj yoluyla bir söylemde bulunmamışlar, fakat aynı dalgalanan Yunan bayrağı görselini tarafımıza göndermişlerdir. Bu ta bizi söylemlerimizi ve analizlerimizin, içten çok dışta takip edildiğini ortaya koymaktadır.

Çokça tekrar ettiğimiz gibi sıra Ayasofya’da ayin yapmaya gelmiştir. Bu istek sonlanmamıştır.

Bu meczup Amerikalı önderliğinde “Free Agia Sophia Council of America’nın girişimi münferit bir girişim de olsa, arkasında Hillary Clinton’un da olduğu güçlü bir ABD desteği vardır. ABD’nin ise farklı zamanlarda, farklı politikalar izleyerek, farklı grupları aynı hedefe yönlendirdiği de bilinen bir gerçektir. 


BOJİDAR ÇİPOF 16 EYLÜL 2010 BENGÜTÜRK TV (GÜN ORTASI) BÖL. 2



BÖLÜM 2
Bojidar Çipof; 16 Eylül 2010'da Bengütürk TV'de (Gün Ortası Programı) 17 Eylül'de Ayasofya'da, Yunan asıllı Amerikalı Chris Spirou başkanlığında "Ayasofya'ya Özgürlük Konseyi"nce (Free Agia Sophia Council of America) yapılmak istenen provakatif ayin ile ilgili açıklamalarda bulunuyor.

BOJİDAR ÇİPOF 16 EYLÜL 2010 BENGÜTÜRK TV (GÜN ORTASI) BÖL. 1



BÖLÜM 1
Bojidar Çipof; 16 Eylül 2010'da Bengütürk TV'de (Gün Ortası Programı) 17 Eylül'de Ayasofya'da, Yunan asıllı Amerikalı Chris Spirou başkanlığında "Ayasofya'ya Özgürlük Konseyi"nce (Free Agia Sophia Council of America) yapılmak istenen provakatif ayin ile ilgili açıklamalarda bulunuyor.

PAPAZLARIN YENİ HEDEFİ AYASOFYA’DA AYİN Mİ, PROVOKASYON MU?


Geçtiğimiz 15 Ağustos Pazar günü, Sümela Manastırı’nda, Rum Patriği Bartholomeos tarafından yönetilen bir ayin yapıldı. Bu ayinde yapılacak olan gövde gösterisini aslında çok önceden Türksam’da ve İlk Kuşun Gazetesi’nde yazdığımız, “Üç Aya Sofya ve Megali İdea” adlı makalemizde dile getirmiş ve hassas olunmasına çağrı yapmıştık. Ayinden sonra ise “Sümela’dan Sonra Ayasofya’ya Yönelik Talepler Gelmeye Başlar mı?” adlı makalemizde sıranın artık Aya Sofya’da olduğuna vurgu yapmış ve daha çok hassas olmanın gerekliliğine dikkat çekmiştik.

Gelecek gruptaki papazlar üzerlerinde “raso” denilen siyah papaz cübbeleriyle gelecekler. 15 Ağustos’ta Trabzon’da, resmi görevlilerce, bu kişilerin ikaz edildiği, ancak terbiyesizce tepki ile karşılaştıkları, bir anlamda başa çıkılamadığını gördük. Bundan dolayıdır ki son makalemizde şu ifadeyi kullandık:

Şimdi bu “raso” ile gezenlere şak şak edenlerden ve “Ne var ki Rum papazlar sokakta böyle gezseler, bundan Türkiye ne kaybeder?” şeklinde “hoşgörü” ile yaklaşanlardan “sarıklı cübbeli” kişilere de aynı hoşgörü ile bakmalarını beklemek hatta “laiklik elden gitti” de dememelerini beklemek gerekir. (…)

Bir kez daha dikkat çekmek istiyoruz. Sıra artık “Ayasofya”dadır. Orada da ayin yapma girişimleri başladı. Bunu duyumları alınıyor.

Şunu bugünlerde çokça tekrarlamakta da fayda görüyoruz: Dikkat!  Artık sıra Aya Sofya’dadır. Uyanık olalım. Ya da 15 Ağustos’ta, Sümela’da görülen çok sayıdaki, üzerlerinde İngilizce “Ben Pontuslu’yum” ve Yunanca “Pontus” yazılmış ve Pontus Haritası olan tişörtlere alışalım.”

Aslında aldığımız bilgiler duyumdan da öteydi. Mamafih bu konularda ne yazık ki bir duyarsızlık süregelmektedir. Birkaç gündür haber portallarında bu konuda haberler çıkıyor ve bu haberlerdeki ortak payda şudur: Bir Yunan asıllı Amerikalı zengin ile birlikte gelecek bir grup, Ayasofya’da korsan ayin yapmaya kalkışacaktır.

Bu korsan ayin; geçen sene Sümela’da yapılmak istenen ve müze görevlileri ile arbedeye sebep olan, bu sene olay çıkaracağını her fırsatta ifade eden ancak bu sene gelmesi Rum Patriği tarafından engellenen “meczup”  Selanik Valisi Panayotis Psomyadis değildir. Karşımızda kişi; Barack Obama’nın, Hillary Clinton’un yanında sıkça görülen bir dolar milyarderi olan “Chris Spirou”dur.


Chris Spirou ile ilgili olarak aslında çok daha eski tarihlere dayanan bilgiler elimizde mevcut. Spirou’ya Amerika’da Yunan- Amerikan Lobisi’nin önde gelen ismi, hatta en atak ismi de demek gerekir. 2007 yılında; Demokrat Parti’nin New Hampsire Bölgesi Başkanı sıfatını da kullanarak büyük bir lobi faaliyeti başlattı. Amaç; Ayasofya’yı tekrar kiliseye döndürmekti. Kendini;  Yunan ulusal faaliyetlerinin baş savunucusu olarak da tanımlayan Spirou, Ayasofya’nın kilise olması için artık büyük bir atağa başladığını 18 Haziran 2007’de haftalık “Greek News”de şöyle açıkladı:

Ayasofya; Dünyada’ki tüm Hıristiyanların ibadet edebileceği bir “katedral kilise” haline dönüştürmek tek amacımdır. ABD Kongresi’nde girişimleri resmen başlattım…
 
Bu sözler aynı anda kendi finanse ettiği “Ayasofya’ya Özgürlük” adlı bir konseyin (Free Agia Sophia Council of America) adına Atina’da düzenlediği bir basın toplantısında; Doğu Ortodoksluğu’nun önemli “Ana Kilisesi” sayılan Ayasofya’nın, 554 yıldan beri işgal altında olduğuna dair somut delilleri Kongreye sunacağını ifade etti ve şöyle konuştu: 

Hıristiyanların en kutsal mabedi olan Ayasofya’dır ve orası uluslararası bir pazara çevrilmiştir. İnsan haklarına inanan bir konsey olarak, hiçbir devlet yönetimi bir kiliseyi böyle kullandıramaz.”

Bu sözler şu anlamda kullanıldı: Orada para ile girilen bir müze var. Dinimizin ana kilisesine para ile girilmemelidir. (Bu cümleyi makalemizin sonunda anımsatacağız.)

Spirou; o tarihte Türkiye’ye çok açıkça saldırmış ve halen daha da sert saldırmaya devam etmektedir. Diğer Yunancı kişilerden aslında daha farklı bir yönü de vardır. Bu eylemleri hazırlarken ve yönetirken Yunanlı politikacılar ve Fener Rum Patriği’nin bu eylemlerde aktif olmadığını daima deklare etmektedir.
Spirou’nun Megali İdea”larını, Türk Makamları ile iyi ilişkiler içinde görünerek sürdürmeye çalışan Rum Patrikhanesi’nin davranışlarını tasvip etmediği çok söylemlerinden anlaşılmaktadır. Ancak “Ekümenik Patrikhane de Ayasofya gibi esaret altındadır. sözü de ona aittir. Ayasofya’ya Özgürlük Konseyi; o dönemde bu konuyu ABD Kongresi’nin İnsan Hakları Kurulu’na da götürdü ve sözde bazı raporlar sundu. 

9 Temmuz 2007’de; Nicolas Sarkozy’ye de ekte görülen mektup gitti. Burada Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la da iletişime geçildiği, ama arkalarında AB adına güçlü bir ses de eklemek istedikleri görülüyor. Mektubun en çarpıcı yanı ise Spirou’nun en büyük isteği ya da takıntısı olan; Ayasofya’ya ücretsiz girilmesine de dikkat çekilmesidir.


Yazımızı Spirou’nun faaliyetlerinden kesitler şeklinde sürdürürsek 13 Temmuz 2008’de şu faaliyetlerde bulundu: Ayasofya’yı restore edeceğim diye başlattığı hareket çerçevesinde; yine civarda yapılan turistik satışları rezalet olarak ve içeriye para ödenerek girilmesini de utanç olarak nitelendirdi.

Ayasofya’daki durumun bir utanç olduğu 2008 yılında uygar Dünya düzeni içinde; Ayasofya’nın güvercin ve haşarat yuvası olmasını ve adi sanat ürünleri satışı için istifade edildiğini ortaya koydu. Burada bir ufak nüans var tabi ki… Bu turistik obje satışları tüm Dünya’da bu tür yerlerin civarında hep yapılır. Ama o ve konseyi bu satışların sanki Ayasofya Müzesi dâhilinde yapılıyormuş gibi Dünya’da bir lobi faaliyeti içinde bulunulmaktadır.

Burada Chris Spirou’nun İncil’den çokça esinlediği şeklinde bir kanaatimiz bulunmaktadır. Aslında Spirou (Spiro diye söylenir) parasının ve onun sağladığı güçle ve sanki ortaya cengâver olarak atılmış biri gibi bir duruş sergilemektedir. Chris Spirou;  felsefi bir yanı olmayan, ezberci hatta kaba söylemlerde bulunan biridir. İncil’de; Hazreti İsa’nın peygamberliğini ortaya koymasından evvel, bir havra içinde para bozan ve mal satan Yahudileri dışarı attığı ve tezgâhlarını dağıttığı yazılıdır. Spirou’nun kendisine bu uğurda bir “ruhani” misyon da biçtiği şeklinde kanaatimiz; yapılanlar göz önüne alındığında, doğru bir tespit gibi gözükmektedir.

Chris Spirou; 1970 yılında başlayan siyasi kariyerinde; New Hampshire Valisi için Demokrat Parti adayı oldu. Valiliği kazanamadı ama halen Yunan-Amerikan lobisinin en güçlü adıdır ve sert üslubu olan, hatta argo söylemlerden de kaçınmayan biridir. Aşağıda ayrıntısını vereceğimiz 1 Eylül 2010 tarihli, Ayasofya’da 17 Eylül’de yapmayı planladıkları basın toplantısında soru soran bir gazeteciye (kaydı elimizde olan) bir videoda sorulan soruya Türkleri tahkir ederek “…tir et” diyecek düzeyde sözlerini esirgememektedir.

1 Eylül 2010’te Atina’da bulunan “Hellenic American Union Auditorium”unda bir yukarıda belirttiğimiz bir basın toplantısı yaptı. (Statement by the Honorable Chris Spirou, President “International Congregation of Agia Sophia” Press Conference-Hellenic American Union Auditorium, Athens, Greece) Bu toplantıda Yunanca ve İngilizce olarak ve sürekli tercümesini kendisi yaparak konuştu ve bilinen amaçlarını kaba saba bir şekilde sundu.

Bu toplantıda; Başbakan Erdoğan’a ve Diyanet İşleri Başkanı Bardakoğlu’na, “uzlaşma ruhu, karşılıklı saygı ve dini hoşgörü” söyleminde birer mektup yolladığını ve oraya gelecekleri hususunda kendilerini bilgilendirdiğini ayrıca Diyanet İşleri Başkanı Dr. Bardakoğlu’nu da kendileri ile birlikte 17 Eylül’de Aya Sofya’da dua etmeye davet ettiğini söyledi. Elimizde videosu bulunan bu toplantıda ve başka bir yerde ve farklı bir giysiyle yine elimizde bulanan bir fotoğrafında ortak bir görüntü bulunmaktadır. Arka planda Ayasofya’nın göründüğü, ama ön görünümde bir Osmanlı tarzı mahpushane demirlerinin olduğu ve üzerinde “Özgür Ayasofya”  yazan büyük bir pankartı daima arkasına asmaktadır.

Ortada dehşet verici bir durum vardır…

İznik ve Sümela ile başlayan süreçte; sıranın Ayasofya’ya geleceğini ve orada ayin yapılmasının zorlanacağını makalelerimizde sıkça dile getirdik. Evet, şimdi sıra Sultanahmet’teki Ayasofya’dadır.

Bugün (16 Eylül 2010) İstanbul’a intikal edecek olan ve sayıları iki yüz kişi dolayında olacak grup mutlaka bırakacakları para açısından, turistik faaliyet açısından birilerini çok sevindirecektir! Cuma günü ise Ayasofya’ya gidecekler ve (Burası çok önemlidir) para ödemeden içeri girmeye ve içerde ayin yapmaya çalışacaklardır. Başbakan ve Diyanet İşleri Başkanı’nın hiçbir suretle bu işe sempatik bakmadıklarını ve bu eyleme prim verilmediğini de vurgulamak gereklidir. Ayrıca içeri girişin, provokasyona da sebep olmadan önlenmesi için en üst düzeyde önlem alınmıştır.

Sümela’da görülen “Pontus” haritalı tişörtlerin yerine bu kez başka giysiler mutlaka göreceğiz. Yine, Anayasa’mızın değiştirilemez olan 174. Maddesi (İnkılâp Kanunlarının Korunması) dâhilindeki 8. Fıkradaki; 3 Kânunuevvel 1934 tarihli ve 2596 sayılı “Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun” hükmüne aykırı olarak siyah dini cüppeleri (raso) Sultanahmet Meydanı’nda mutlaka göreceğiz.

Bir önemli hususu da vurgulamak gereklidir. Rum Cemaati’nden de bu eyleme katılım olacaktır. Ancak Rum Patriği; bu eylemi durdurmak için olan gücüyle son ana kadar çalışmaktadır. Bu elbette ki iyi niyet çerçevesinde değildir. Yapılmak istenen eylem; “Megali İdea”  doktrini dâhilindeki “Üç Aya Sofya’da ayin başlayınca Bizans Tekrar kurulacaktır” ülküsüne terstir. Zira o ayini Rum (Ekümenik) Patriği’nin yapması gereklidir. Ve bu yapılmak istenen eylem ana ülküye zarar verecek bir mahiyettedir. Bir başka husus ise bu kez ortaya çıkan meczup; Selanik Valisi değil bir ABD zenginidir…

Bu eylem gerçekleşirse; tepkiler olacak ve ucu Rum Patrikhanesi’ne dokunacaktır. Bu eylemin gerçekleşmesinin, Ekümenizm ve  Heybeliada Ruhban Okulu için yapılan çabalara sekte vurması tabi ki kendilerine göre olasıdır ve bu yüzden Patrikhane’ce engellemeye çalışmaktadırlar. Bu eylemle ilgili çıkacak haberlerde, Rum Patriğin bu yönde bir söylemi olursa; bunun adı sadece “timsah gözyaşı”dır.

Bu yazı çok uzayabilirdi. Zira bu konuda bilgi ve verilerimiz çoktur. Bu eylemde son nokta bellidir ve en anlaşılır şekilde, esas tehlikeyi belirtmek adına gerekli noktalar vurgulanmıştır.

Yapılmak istenen eylem; Dinler arası hoşgörü ile kesinlikle tanımlanamaz. Artık tolerans ya da hoşgörü kavramları ile ifade edilemeyecek bir noktaya gelinmiştir. Yapılmak istenen eylem dini değildir, siyasidir. Yapılmak istenenler ve hedef; etnik siyasettir. Çünkü bu; din adına, Hıristiyanlık adına olmaktan öte sadece “Hellenizm” ile bağlaştırılabilecek ya da “Hellenizm’e yarar sağlayabilecek bir durumdur.

Tabi burada şunu da vurgulamak gerekmektedir: “Türkiye’den istenen “Hellenizm” yandaşı taleplerin büyük kısmı; ”Güçlü Türkiye”yi zayıflatmak isteyen AB ve ABD tarafından önümüze sunulanlardır.

Bu bağlamda; yıllar önce surlar için yapılan yardımların arkasında ABD Yunan lobileri vardı. “Ne güzel elimizdeki varlıklar para vermeden onarılacak” diyenlerin seslerini hâlâ duyar gibiyiz. Aynı sesler; Balat ve civarının restorasyonu için de aynı kaynaklardan akan paralara “Ne güzel”lerini tekrarladılar.

Çok tekrar gibi oldu ama! “Dikkat” dedik, “sıra Ayasofya’dadır” dedik ve sıra artık oraya geldi. İşte amaç buydu! Spirou; kendi de içinde olduğu “Helenik” güçlerin sadece önde görünen yüzüdür.

Çok yerde kopyala yapıştır yaptığımız bir paragrafı buraya da kopyalamak kanımızca zaruridir.

Bu adamlar hiçbir şeyi plansız ve programsız yapmazlar.” Bu deyişi birçok yazımızda farklı söylemlerle ifade ettik. Yapılan ayinlerin “Din ve İman Adına” değil de “İdeolojik” etkinlikler olduğu ve bir planın parçalarının yavaş yavaş yerine getirilmesi olduğu şeklindeki söylemimiz şimdi haklılığını gösterdi!”

Çok tekrar oldu ama bu inanınız hafızalarımıza kazınmalı. Evet, sıra artık Ayasofya’da…

Son not: Yerebatan Sarnıcı için de aynen surlar gibi yanaştılar. Oraya da dikkat…